ABD, AB, Çin: Aynı Marka, Üç Farklı Sistem
- 16-12-2025 20:03
- 16-12-2025 20:04
İhracat yapan ya da yapmayı planlayan firmalar için marka tescili artık yalnızca hukuki bir formalite değil, doğrudan ticari bir zorunluluk hâline gelmiştir. Ancak uygulamada hâlâ sıkça karşılaştığımız önemli bir yanılgı vardır: “Markamı tescil ettirdim, artık her yerde güvendeyim.”
Oysa marka tescilinde ülkesellik ilkesi geçerlidir. Her ülke, markayı kendi mevzuatı, kendi inceleme kriterleri ve kendi uygulamaları çerçevesinde değerlendirir. Bu nedenle aynı marka, aynı mal ve hizmetler için başvurulmuş olsa bile ABD, Avrupa Birliği ve Çin’de tamamen farklı sonuçlar doğurabilmektedir.
Avrupa Birliği: Merkezi Sistem, İtiraza Açık Yapı
Avrupa Birliği marka sistemi, EUIPO nezdinde tek bir başvuruyla 27 ülkede koruma sağlama imkânı sunar. Bu yönüyle sistem hızlı ve pratiktir. Ancak EUIPO, başvuruları çoğu zaman re’sen benzerlik gerekçesiyle reddetmez. Bunun yerine, benzer markaların sahiplerine bildirim gönderilir ve itiraz edilip edilmeyeceği tamamen hak sahibinin takdirine bırakılır.
Bu durum, Avrupa Birliği’nde marka tescilinin çoğu zaman sorunsuz ilerlemesine olanak tanırken, itiraz gelmesi hâlinde sürecin uzamasına ve ciddi hukuki tartışmalara yol açabilmektedir. Dolayısıyla AB sistemi, avantajları kadar itiraz riskleriyle birlikte değerlendirilmelidir.
Amerika Birleşik Devletleri: Detaycı ve Kullanım Odaklı
ABD marka sistemi, dünyadaki en teknik sistemlerden biridir. USPTO, başvuruları incelerken yalnızca markaya değil, mal ve hizmet tanımlarına kelime kelime odaklanır. Türkiye veya Avrupa’da kabul edilebilen geniş tanımlar, ABD’de çoğu zaman kabul görmez.
Buna ek olarak, markanın kullanımı veya kullanım niyeti büyük önem taşır. Başvurudan sonra kullanım beyanları, deliller ve süreler titizlikle takip edilmezse hak kaybı yaşanabilir. Bu nedenle ABD’de marka başvurusu, hızdan çok doğru yapılandırılmış bir süreç yönetimi gerektirir.
Çin: İlk Başvuran Kuralının En Katı Uygulandığı Ülke
Çin’de marka sistemi genellikle “ilk başvuran hak sahibidir” ilkesiyle anılır. Aslında bu ilke pek çok ülkede de geçerlidir. Ancak Çin’i diğer ülkelerden ayıran nokta, bu kuralın son derece katı ve istisnasız biçimde uygulanmasıdır.
Avrupa’da veya Amerika’da, markanın uzun süredir kullanılıyor olması, farklı ülkelerde tescilli bulunması ya da belirli bir tanınmışlığa ulaşmış olması, itiraz veya iptal süreçlerinde hak sahibine avantaj sağlayabilir. Çin’de ise bu unsurlar çoğu zaman koruyucu bir etki yaratmaz. Eğer marka sizden önce Çin’de başvurulmuş ve tescil edilmişse, markayı yıllardır kullanıyor olmanız dahi hakkı geri kazanmak için yeterli olmayabilir.
Bu nedenle Çin’de sorun, “ilk başvuran” kuralının varlığı değil; bu kuralın kullanım, tanınmışlık ve hakkaniyetle neredeyse hiç dengelenmemesidir. Yanlış zamanlama veya eksik başvuru, markanın fiilen kaybedilmesine yol açabilir.
ABD, Avrupa Birliği ve Çin örnekleri bize çok net bir gerçeği gösteriyor: yurt dışı marka tescili her ülkede aynı şekilde ilerleyen standart bir işlem değildir. Her ülkenin sistemi, beklentisi ve taşıdığı riskler farklıdır. Bu nedenle marka başvurularını yalnızca bir dosya hazırlama işi olarak görmek, çoğu zaman gecikmelere, ek maliyetlere ve hatta hak kayıplarına yol açmaktadır. Doğru kurgulanmış bir başvuru ve doğru danışmanlık markayı yalnızca tescil ettirmez, aynı zamanda güvenle büyümesini sağlar.