<div>Ayrıca, yazılan yazıyı herkes okur ama artık sonsuz huzur evrenine göçmüş o dost okuyamaz. <b>Nafile…</b></div> <div><b>90’lı yılların sonlarıydı. </b><b>Bursa Hakimiyet, AS TV Radyo S’i</b><b> bünyesinde bulunduran </b><b>Medya S’</b><b>te sporun başındaydım. Çok değer verdiğim bir dostum arayarak</b><b> ‘Hocam sizin işlere meraklı genç bir kardeşimi yollayacağım, ilgilenirsen sevinirim’ </b><b>dedi...</b></div> <div><b>2-3 gün sonra </b><b>‘sizinle görüşmek isteyen bir ziyaretçiniz’ </b><b>var denilince buyur ettik... Mahcup bir ifade ile kendini tanıttı </b><b>‘Spor spikerliğine’</b><b> çok meraklı olduğunu üstüne basa basa vurguluyordu. İnegöl kökenli, köylü pazarında esnaf bir babanın iki oğlundan biriydi.</b></div> <div><b>Kısa bir sohbetten sonra benden </b><b>‘deneyelim hadi başla’</b><b> cevabını alınca gözlerindeki pırıltıyı bugün gibi hatırlarım...</b></div> <div><b>Yetenekliydi, o gün için ses ve üslubunu dönemin ünlü spikeri </b><b>Ercan Taner’e</b><b> benzetmesi doğrusu hoşuma gitmedi. Sonralarda bu tarzdan vazgeçip kendine bir stil uyarlaması için bayağı uğraş verdik ama olmadı. Haberlerde ekran gerisinde ses </b><b>(perfore)</b><b> okuttuk, tekniği öğrensin diye </b><b>kurguya montaja </b><b>soktuk. Banttan maçları seslendirdi, sonunda spor haberleri için ekrana çıktı... Çalışkandı kısa zamanda çok yol aldı, tanındı... Günler ayları, aylar yılları kovaladı, bir gün yine kapım çalındı. Medyaya geldiği ilk günkü o utangaç portesi ile karşımdaydı, İstanbul’daki bir televizyondan iş teklifi aldığını söylüyor müsaade istiyordu...</b></div> <div><b></b></div> <div><b>Helalleştik, yeni bir geleceğe yelken açtı, çeşitli televizyonlarda çalıştı... </b><b>Acun Ilıcalı</b><b> sektöre girince onun kanalına geçti. Ses getiren programlar yaptı, </b><b>Ulusal Milli takımın maçlarını</b><b> naklen anlattı, boks maçlarını o kendine özgü sesi ile ekranlara yansıttı...</b></div> <div><b>Artık ülke genelinde çok tanınır ve popüler bir isimdi. Bursa’ya her geldiğinde arardı, ben de İstanbul’a her gittiğimde buluşmadan ya da konuşmadan dönmezdim...</b></div> <div><b>İşte geçtiğimiz Cuma akşamı girdiği şeker komasından çıkamayarak hakka yürüyen o isim</b><b> Fikret Engin’di...</b></div> <div><b>Daha yapacak çek şey varken, 48 yaşında bu dünyaya veda edip gitti...</b></div> <div><b>Doğum Allah'ın lütfû, ölüm Allah'ın emri...</b></div> <div>Ama şairin dediği gibi:<b> 'Şu ayrılık olmasa...'</b></div> <div>Hayatı maça benzetiyorum; Kendi hataların, sana yapılan hatalar, sevdiğin renklerin başarısı için çabaların, gayretin, yakaladığın puanlar, kaybettiklerin, katkıların, aldığın alkışlar, duyduğun ıslıklar, <b>hakemin düdüğe üflediği</b> son nefes!</div> <div><b>Bitti!</b></div> <div><b>Mekânın cennet olsun benim güzel kardeşim, sevgili dostum...</b></div> <div> </div>