Mezardaki çakma çiçekten abudik dubudik ilişkilere!

Geçen yazarken bahsettim ya, 'mezarda suladığım çiçek bile çakmaymış' diye.

Mezardaki çakma çiçekten abudik dubudik ilişkilere!

Çok soran oldu hikayesini.

Detayları, 3. kitabım 'akıl kazıları' için karalamıştım bir köşeye.

Ne zaman çıkar yayına kısmet.

Satırlar akla düşenler de olsa, kitabın kapağının karesi Antartika'dan can dost Canan Sönmez'in objektifinden…

Ona takılırım 'sen bir kutup Ayısısın' diye...

Güçlü kuvvetli, dirayetli bir iş kadınıdır, annedir, yüreklidir. Tüm kazıkçı Voyvoda'lara karşı inadına gülümser bir sanatçı edasıyla hayata.

'Oğlum asıl sen ayusun' deyip eldeki pengueni kapak diye kakaladı işte.

Deklanşörüne sağlık. O kare için kaç bin kilometre gitmişti.

Çakma çiçeğe gelirsek. Hikayesi derin.

Son yıllarda arada bir mezarlığa uğrarım. Aile mezarlığı değil.

Sanırım 3-4 yıl önceydi. Kar kıyamet, hava buz.

Önünden geçerken, karlar içinde bir gül görmüştüm. Etrafı buz tutmuştu.

Çeşmeden avucuma suyu alıp etrafındaki buzu temizledim çıktım.

Sonra bazen kendimi hep o mezarlıkta buldum.

Neden diye sormadım. Ama iyi geliyordu.

Aklımdakini ruhumdakini anlatır, elime aldığım bir bidon suyu usulca o çiçeğin dibine boşaltırdım.

Kime ait olduğunu bilmediğim o mezarda bazen derdim kendime “yakınları gelse ne derim?” diye

Sadece bir kaç özel dostumla paylaşmıştım.

Öyle çok ruhani yanım olmasa da galiba onca kirli insan ilişkileri arasında bana kendimle kalmak ya da o çiçeği sularken içimdekini paylaşmak iyi geliyordu.

Ya da rehabilite ediyordu.

Bir gün hatta suyu yukardan dökerken yan mezarlıktaki yaşlı bir amca uyardı.

Oğlum o kadar yüksekten dökme, mermer çamur oluyor…”

Haklıydı. Kirlenen yerleri de elimle temizleyip çıkmıştım.

Bazen bana hassas bir hesaplaşma gibi gelirdi o mezarlık.

Öylesine arızalı bir sistemin içindeydik ki.

Gerekli gereksiz bir yığın insan barındırmıştık hayatımızda.

Bir çoğunu da beslemiştik karga modunda.

Aslında malum ego ve komplekslerle yüzümüze bakıp laylay yapsalar da biz biliriz insanın içindekini de beynindeki de.

Zaten bunların çoğuyla yüzleşiyordum galiba o mezarlıkta.

En azından kendime yalan söylemeyeceğim tek yerdi.

Zaten oradaki aynada yüzleşemiyorsak yuh olsun bize.

Ta ki 3. yılın sonunda, yani geçenlerde hastane dönüşü uğrayıp karşılaştığım manzaraya kadar.

Şiddetli üşüttüm. Röntgen filmini bir görseniz. Vücüdu saran bir yığın gaz kütlesi.

Sanki aygaz şubesi gibiyim. Kıvranıyorum.

Yinede o acıyla daldım. Dedim bildiğimiz iki dua akıtayım içimdekini.

Sonra aldım elime bidonu baktım çiçek yan yatmış.

Elimi çiçeğin altına attığımda bir de ne göreyim!

Çiçek plastik, altında yeşil içinde ince bir tel.

Ben şaşkın, hatta aval ördek pozisyonunda öyle bakıyorum.

Kendi kendime nasıl ya nasıl ya? deyip durdum!

Son 3 yıl su gibi aktı gözümün önünden. Ulennn hiç mi fark etmedin o çiçeğin çakma olduğunu.

Karda buzunu temizlediğim, sıcakta gidip aman susuz kalmasın dediğim, kime ait olduğunu bilmediğim o mezarlıkta ki halim.

Fıkra gibiydim.

Yüksek sesle ‘’Allahım gücüne gitmesin hadi su helal olsun da, onca yaşanan insan ilişkilerindeki çakmalardan sonra bu mezarlıkta ki çiçek de mi çakma?” deyip çıktım oradan.

Kapıda durup yine baktım. Kendi kendimle dalga geçtim.

Plastik çiçeği gerçeğinden ayıramayan bir ‘hıyarsın’ dedim.

Yazıp çizer anlatırdım ya.

Atardım yazı başlıklarını ‘benden bir ÇÜK (çok ünlü kişi) olur mu, hıyar olsam, beyinsizim vs’ diye...

Kendi kendime tam makaralık olmuştum. Sar sarabildiğin kadar. Ne diyecektim bu gerçeğime.

Direkt arızaya sardım zaten... Ama bu da bir dersti.

Opera sanatçısı yeğenimle paylaşırken, ‘valla abi tam fıkra ötesi olmuşssun, Temel kıskanır seni. Ama çıkar bundan dersini, bu çakma çiçekten. Ya da o çiçeğin sapını al ne yaparsan yap’ demez mi!

Kız haksız da değil. Bu bana son dönemlerde ki en yaşamsal dersti. Ya da mesajdı.

Kaldır kafanı bak çevrene bir kez daha diyordu.

Çünkü… Çünküsü yoktu.. Yarın ne yapacağım biliyor musunuz?

Bu kez o çiçeğin plastik olduğunu yani çakma olduğunu bile bile gidip yine sulayacağım.

Neye yatırım yapmam gerektiğini bana bir kez daha hatırlattığı için.

Hep derim bu ülkede Can babalık, Aziz Nesin’lik çok malzeme var...

Çekin çekebildiğiniz yere.

Yaşamın içindeki günlük abidik dubudikten insan ilişkilerine kadar.

Benim bir çakma çiçekten aldığım çok özel bir ders oldu.

Bir yandan da eşimin kemoterapileri sürerken aslında ilaç gibi gelmişti.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...