Saraya serinlik taşıyan Bursalı aile Buzcular

Bursa, Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti... Bir dünya devleti kurulan bu topraklarda yetişen aileler, bugün bile Bursa’ya hizmetini sürdürüyor.

Saraya serinlik taşıyan Bursalı aile Buzcular

Eski Bursa ailelerinin çoğu, 7-8 nesil önceki köklerinin derinliklerine inebilmektedir. Ama Bursa’daki Buzcular ailesinin kökleri çok daha derinlere, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarına kadar inmektedir. Buzcular ailesi, 21 kuşak Bursalı. Ailenin en yaşlılarından biri olan İsmail Buzcular, aile tarihi araştırıp, bir şecere de çıkarmış.

Buzcular ailesi, Osmanlı Sarayı'na yüzyıllarca kar ve buz taşımış bir ailedir. Nesiller boyunca hep bu işi yapmışlardı. Hatta Cumhuriyet döneminde bile... 1940 yılına kadar Buzcu ailesi, Uludağ’dan kar ve buz getirtip satmıştır (1). Cumhuriyet döneminde Uludağ’dan getirilen buzlar artık saray için değil, halka ve ticari işletmelere veriliyordu(2). Buzlar, Tuzpazarı Camii’nin avlusunda oluşan büyük bir pazarda satılırdı. İsmail Buzcular, çocukluk yıllarında, Tuzpazarı’nda 45-50 buzcu katırını saydığını hatırlıyor. Bu da toplam 4-5 ton buz demekti.

Buzcular ailesinin şeceresi, Osman Gazi’nin silah arkadaşlarından Abdurrahman Gazi’ye dek inmekte. Aile üyeleri, 1841 yılında Bursa’ya gelen Sultan Abdülmecit’in bizzat söylediği sözleri buna kanıt olarak gösterir. İsmail Buzcular’ın dedesi Salih Efendi’ye Sultan Abdülmecit, “Siz, Abdurrahman Gazi’nin ahvadından geliyorsunuz. 640 yıldır yaşayan bir aileden geliyorsunuz. Hiç böyle şey olur mu? Hiç bu kadar geçmişi gerilere dayanan bir aile olur mu? Size evliya duası sinmiş” demiş.

Aile üyelerinin verdiği bilgiye göre Buzcular ailesi ilk olarak buzculuk işine, I.Murat döneminde başlamışlar. Edirne alındığında, Edirne Sarayı için Buzcular ailesiyle bir anlaşma yapılmış. Buzcular ailesi de bu amaçla bir gemi satın alınmış, Tekirdağ yoluyla Edirne Sarayı’na buz yollanmış. Nitekim Bursa Kadı Sicilleri'nde de, 1486 yılından itibaren Buzcubaşı ailesine ilişkin bilgiler bulunmaktadır(3). I.Murat döneminden sonra her yıl, Uludağ’dan saraylara kar taşınır olmuştur. Buzcu ailesi, Bursa’nın en zengin ailelerinden olsalar da, zaman zaman, Saraydan para gelene kadar harcamaları ceplerinden ya da borçlanarak yapması nedeniyle zor durumlara düştükleri görülmektedir(4).

Buzlar Saray’a nasıl taşınırdı?

Buzcular Uludağ’dan her akşam saat 17.00’de yola çıkar, sabah 9.00’da Bursa’ya varırdı. Bu süre içinde işçiler hiçbir zaman durmaz, yolda eğlenmezdi. Sonra akşama kadar beklenir, buzlar Mudanya yoluyla, İstanbul’daki saraya akşam saatlerinde gönderilirdi. Bu nedenle Buzcubaşı ailesinin Mudanya ile İstanbul arasında hergün çalışan süratli gemileri vardı. 1677 yılındaki bir kadı siciline göre buz getirmekle görevli Derviş oğlu Ömer Bey’in Mudanya’dan Saray’a 16 kayıkla buz taşıdığı anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi, 1648 yılında Bursa’ya Buzcular gemisiyle gelmişti(5). Mudanya’dan sonra da yine buz katırlarıyla önce Bursa’ya sonra da Uludağ’a, Buzcubaşı ailesinin konuğu olarak çıkmıştı. Evliya Çelebi buzcuları şöyle anlatıyor:

“İstanbul tarafından iki-üç yüz askeriyle, Karcıbaşı gelerek bu göllerden buz keserler. Her parçası sanki billur ve neceftir. Elmas parçası gibi pırıltısı insanın gözünü kamaştırır. Temmuz ayında Karcıbaşının izniyle Bursa halkı binlerce katır yükü buz parçalarını kente indirerek susuzluklarını giderir. Bundan başka günde binlerce, Devlete ait katırlarla buz ve kar taşıyarak Mudanya İskelesi'nden kar gemilerine yüklenip İstanbul'a, Sultanın mutfağına, helvahanesine, has haremine, Sadrazama, yedi vezire, Şeyhülislama ve Kazaskere, velhasıl Sultanın kanunu olan yerlere ulaştırılır. İşte Keşiş Dağı böyle bir kar-hazinesi ve rahman buzudur... Oradan aşağı karcılar yoluyla tam on saatte Bursa’ya geldik, vesselam...”(6) (Kaplanoğlu/Günaydın, 2000: 45).

1. Selim’in ölümü üzerine Sultan olan III. Murat, Manisa’dan Bursa’ya, daha sonra da Mudanya’dan İstanbul’a Buzcular gemisiyle gitmiş. Çok gizli yapılan bu seyahati, Sokullu Mehmet Paşa o tarihte Buzcubaşı olan Reis-ül-küttap Feridun Paşa’ya gizlice söylemiş. Bu tarihte buz taşınan Forse Kalyote adlı gemi, 18 oturaklı çok hızlı yol alan bir gemiymiş. Buz gemisi yedi saatte Mudanya’dan Sarayönü’ne gitmekteydi. Buz gemileri çoğu kez, Bursa’yı ziyaret eden Sultanları da taşımıştır. Sultan Abdülmecit Bursa’yı ziyarete gelirken, birçok Sultan gibi Buzcular gemisiyle gelmiş. Sultan, aynı gemiyle Bandırma, Gelibolu, Tekirdağ ve Adalar yönüyle Sarayburnu’na gelip Sultan’ı Sarayda bırakmış. Buzlar da güzel bir keçeyle sarıldığı için yolculuk sırasında çok az fire verirmiş.

Buz kesimleri 15 Haziran ile 15 Ağustos tarihlerinde yapılırdı. Diğer aylarda dağa çıkıp buz kesme olanağı yoktu. Nitekim 15 Haziran 1810 tarihinde bir ferman yayınlanarak Bursa’ya yollanmıştır. Buzların ancak Haziran’ın 15’inden önce ve Ağustos’un 15’inden sonra kesilebileceğini bildiren fermana göre, bu tarihlerden önce ve sonra dağda buz kesilecek yere varmanın mümkün olmayacağı bildirilerek, ona göre önlem alınması istenmiştir. (Kütük, I-299-3001).

Buzcular her sabah, Hünkar Köşkü üzerinden, onun hemen üzerinde bulunan Buzcular Çeşmesi yoluyla dağa çıkarlardı. Buzcular Yantekir, Sarılan, Dombay Çukuru yoluyla zirveye doğru çıkarlardı. İlk aylarda Sarıalan’dan buzlar kesilir, günler ilerledikçe daha sonra Dombay Çukuru’ndaki karlar kesilir, sonra Mandıra’ya gelinirdi. Daha sonra da, zirvedeki Küçük ve Büyükkuyu’daki buzlar kesilirdi(7). En son olarak da Gölbaşı’nın karları çekilmekteydi. Geliş-gidiş 11 saat tutmaktaydı. Buzlar ancak balta ile kesilirdi.

Uludağ’da ne kadar buz üretilmekteydi?

1810 yılında yayınlanan fermana göre buzun kıt olduğu yıllarda, Katırlı ve civarındaki dağlardan da buz getirilmek istendiği anlaşılmaktadır. Fakat Katırlı dağından getirilen buzların çok uzun ve masraflı olacağının anlaşılması üzerine vezgeçilmiştir(8).

Fermana göre buzların kıt olduğu bu yıl için Saraya haftada 30 yük buz taşındığı yazılmaktadır. Ancak kadı sicillerine göre haftada değil, dağdan her gün 30 yük buz getirildiği anlaşılmaktadır. 1810 yılında, buzluğun kıt olduğu yıllar için Saraya her gün 103 denk kar, 37,5 torba buz istihkakı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim fermandaki bilgilere göre, Mudanya İskelesine kadar yükün yarısı mahvolacağı ve denizde dalga olmasından dolayı buzların, gün aşırı ve birkaç günde gelmesi nedeniyle her gün dağdan 30 yük indirme zorunluluğu doğduğu anlaşılmaktadır. Buzların erkenden bittiği yıllarda Sadrazam da dahil olmak üzere buz tayitanı olan diğer makamlara buz gitmediği anlaşılmaktadır.

Nitekim 1810 yılındaki fermana göre buz ve karların sadece İç Saray’a (Enderun-u Hümayun) taşındığı anlaşılmaktadır. Buzların kıt olduğu 1810 yılında Sarayda şu bölümlere buz ve kar gönderilmiştir: Padişaha her gün 2 denk kar, bir buz torbası gitmekteydi. Valide Sultan'a ise 6 denk kar, bir buz torbası, Valide Sultan Mutfağına 3 denk kar, Sultan Süleyman’ın annesine bir denk kar, 3 torba buz (Kütük, I-299-3001).

Buzlar kimlere gidiyordu?

İstanbul’a giden buzlar, Saraydaki helvahane, şerbethane ve cariyeler, sadrazam, yedi vezir ve Şeyhülislam arasında bölüştürülmekteydi(9). 1486 yılından itibaren Padişah için haftada otuz yük buz Saraya gönderildiği belgelerden anlaşılmaktadır. 1618 yılındaki kadı sicillerine göre Bursa’dan her ay 120 yük buz gönderilmesi emredilmiştir (BKS. 142-332). 1634 yılında da, Bursa’dan her hafta, otuzar yük buzu keçelere koydurup acele ile İstanbul’a gönderilmesi için ferman gönderilmiştir (BKS. 88-251; Kütük, I-299-3001).

Belgelere göre yüzlerce yıl gelenek hiç değişmemiş, Saraya haftada 30 yük buz gönderilmiştir. Ancak bu 30 yük, Saraya ulaştırılan net miktardır. Çünkü buz ve karların Saraya ulaşana kadar bir bölümü erimektedir. Bazı yıllar, Uludağ’dan özenle kesilip, Saraya ulaştırılmak için zaman kaybetmeden büyük bir çaba sarfedilerek İstanbul’a ulaştıran bu buzların miktarı yeterli olmadığı görülmektedir. Saray halkının, yazın hararetli günlerinde kendilerini serinletecek yeterli buzu bulamamaları, Buzcubaşının görevden alınmasına neden olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu görev değişikliklerinde, yine aynı aileden ve işi bilen kişilere Buzcubaşılık görevleri verildiği görülmektedir(10).

Buz paraları

Buzcubaşı, Uludağ’dan getirdiği buzların nakliye ve işçilik parasını peşin olarak Sultandan almaktaydı. Bir de yılda bir, toplu olarak, kar ve buz parası almaktaydı. Buzcubaşının yılda bir kez aldığı bu para da oldukça yüklü bir rakammış. Belgelere göre Buzcubaşı, birçok kalemden para almaktaydı. Önce Ulubuzluk’un üzerindeki karları temizlemek üzere harcanan işçilik parası alınırdı(11). Daha sonra, Uludağ’dan Mudanya’ya kadar katırlarla taşınan nakliye ve işçilik parası alınırdı. Belgelere göre karların temizlenip buz kesimi için işçilik parası 350-420 kuruş arasında değiştiği görülür(12).Buzların Mudanya’dan İstanbul’daki Saraya kadar gemi veya kayıkla yapılan nakliye parası da ayrı bir kalemden ödenirdi. Belgelere göre her kayık başına 20-30 kuruş nakliye parası alındığı anlaşılmaktadır. Bu işçilik ve nakliye paraları peşin olarak alınırdı. Nakliye, işçi, hayvan ve arabalar için 60’ar akçe ödendiği belgelerden görülmektedir. Yılda bir kez de, kar ve buz parası toplu olarak alınırdı. Bu para da yılda 20 bin kuruş gibi yüksek bir değerdi(13). Buzcubaşı’na verilen paraların büyük bölümü, Sultanın Bursa’daki en önemli gelir kalemi olan Bursa İhtisap Mukattaasından mahsup edilerek ödenirdi(14) (Kütük, I-299-3001).

Sultanın buzlarını Sultana satmak

Buzcubaşılık için ailenin elindeki fermanlar III. Selim’den başlıyor. Bu sultandan, V. Mehmet Reşat’a kadar tüm Sultanların verdiği fermanlar ailenin elindedir. Daha önceki fermanlar ise yoktur. Aile üyelerine göre bunun nedeni, bu tarihte diğer tüm fermanlar III. Selim tarafından alınmış. Daha önce verilmiş fermanlarda, sadece işçilik ve nakliye için değil, kar ve buzlar için de Buzcubaşıya para ödemekteydi. Sultan III. Selim, Buzcu ailesinin 13. göbekten dedeleri olan Buzcubaşı Hacı Salih Beyi Saraya çağırıp iki hafta ağırlamış. Buzcubaşı Salih Ağa da tüm fermanları alıp Sultana götürmüş. III. Selim, fermanları inceledikten sonra, Buzcubaşıya şunları söylemiş: “Bizim hesaplarda bir yanlışlık var. Size nakliye ve işçilik parasını peşin ödüyoruz. Ama yılda bir kez ödenen buz ve kar parası ne oluyor? Nasıl olur da, bizim toprağımızı, bizim malımızı bize satarsın” demiş. Sultan, daha önce verilen buz ve kar paralarını veremeyeceklerini söyleyerek, “Biz sana ancak nakliye ve işçilik parasını verebiliriz” demiş. Buzcubaşı da makul görüp, sonuçta bir rakamda anlaşma yapılmış. Buna göre yeniden bir ferman düzenlenip kendisine verilmiş.

İşte 1807 yılından sonra, Buzcubaşı ailesi Saraydan sadece nakliye ve işçilik parası alınır olmuşlardır. Ailenin elinde de, bu tarihten önceki Padişah fermanlarının bulunmamasının nedeni de bu imiş.

Halk arasında Buzcubaşı ile III. Selim arasındaki diyalog farklı bir biçimde anlatılagelmiştir. Sultanın yüzlerce yıldır verilmekte olan kar parasını vermek istememesi üzerine, Buzcubaşının fermanları göstererek, daha önceki Sultanların Uludağ’daki kar ve buzları kendisine verdiğini söyleyince Sultan da: “Karlar senin ama, altındaki toprak benim. Tiz, karlarını Sultanın toprağı üzerinden kaldır!..” deyince anlaşmaya vardığı söylenmektedir(15).

Buzcular ailesi, sadece Bursa’da değil, ülkemizin en köklü ailelerinden biri. Yaklaşık altı yüz, aynı mesleği sürdürmüş dünyanın sayılı, belki de tek ailesi. Artık Uludağ’ın buz ve karları Buzcular ailesinin malı değil. Buzcular ailesi, artık Uludağ’a sadece piknik ve kayak yapmak için çıkıyorlar. Uludağ’a çıktıklarında gördükleri sonsuz karların bir zamanlar kendilerine ait olduklarını hatırlayarak, atalarını yadediyorlardır. Dilerim bir gün, yüzlerce yıl, Uludağ’dan kar getiren katır kervanların yolundan bir gezi düzenlenir de, biz de o günleri anmış oluruz.

Notlar:

(1) 1332/1913 tarihli bir arşiv belgesinde, Bursa'da Buzcu Beyler namıyla tanınan aileye Keşiş Dağı’ndan kar ve buz nakletmek şartıyla Buzcubaşılık rütbesi verilmesine dair bilgi vardır (BOA, MV, Dosya No:232, Göm:99)

(2) 1924 yılında buz imtiyazı için bak. 1340/1924 T.C. Bursa Vilayeti Meclisi Umumi Müzekkerat Zabıtnamesi, s.406.

(3) (BKS, 142-332) 1008/1599 yılındaki bir kadı sicil belgesine göre de, sefere katılmak üzere Bursa’dan 3 buzcunun, birer kefil ve elbiseleriyle gelmesi istendiği görülmüştür (BKS. B-136/351, s. 105/a).

(4) 924/1517 tarihli bir kadı sicilinde, “Bursa’da Buzcular Kethüdası olan Veli bin Mehmet fevt olup harir bahasından beyliğe 15 bin akça miktarı deyni olup mali miri harir kabz etmeye nasbı sultani ile emin olan Süleyman Bey bin Hamza, meblağı mezburu merhumun muhalefatından tahsil etmek için ... mezburun eshabından Tahtakale’de olan şerbetçi dükkanı ve kurbunda üç sebze dükkanını ve dört adet dükkanı ayda elli akça mukattasıyla ve içinde olan esbabıyla ki, zikrolunur: 37 adet tepsi, 17 adet küçük sahan, 5 adet tas, 17 adet ve bir gülapdan (olmak üzere toplam) mecmuunu 3.900 akçaya Hızır bin Muhittin nam kimseye satmış...” (BKS, defter 28)

(5) Sarayburnu’ndan Buz gemisiyle denize açılmış. Gemide seyahat ederken, bir ara fasıl başlar. Sesi güzel biri şarkı söylüyormuş. Evliya Çelebi, merak ettiği bu güzel sesli kişinin Buzcubaşı Hacı Sefer Ağa’nın tamburcusu olduğunu öğrenince şaşırmış. Demek ki o tarihte, Buzcubaşı ailesinin tamburcusu da vardır...

(6) XVII. yüzyılda Katip Çelebi de, Cihannüma adlı kitabında, Uludağ’ın zirvesinde göletlerde buz tuttuğunu ve bu buzların önce Bursa'ya, sonra da İstanbul'a götürüldüğünü yazar. 1835 yılında Bursa’ya gelen Von Moltke’ye göre de, hemen hemen sürekli karlar bulunan Uludağ’ın, kışın Bursalıları ısınmak için odun, yazın da şerbetler için buz sağladığını yazar (Kaplanoğlu/Günaydın, 2000: 101). 1880 yılında Bursa’ya gelen Marie de Launay’a göre “Keşiş Dağı’nın zirvesinin iki ufak tepeciği arasında tahminen yüz dönüm civarında ve kar ile kaplı bir alan olup, buradan karlar alınıp Bursa'ya götürüldüğünü” yazar. Buz kafilesinin sabah saat dokuzda dağdan Bursa’ya indiğini görmüştür (Kaplanoğlu/Günaydın, 2000: 163).

(7) “1804 yılında Keşiş Dağı demekle maruf cebelde Kırkpınar, Kızpınar, Kilimli, Sarıovası, İkipınar vs. buz hasıl olan mahallerden tayinat-ı hassa için kar ve buz cem olunan yerlerde... dahi eşdirilmesine emir verilmiştir.” (BKS. 124-287)

(8) Nitekim Beygir, araba vb. gibi başka masrafa da ihtiyaç olduğu için masraflar artmaktaydı. Fermanda katır sahipleri de çok masrafa girip hayvanları telef olduğundan, Katırlar gibi yerlere gitme önerilerine karşın buz kesilen yerin Bursa’ya 12, Bursa’dan da Mudanya’ya 6 saat olmak üzere toplam 18 saat uzaklıktan olduğu dile getirilmiştir.

(9) Evliya Çelebi dağılımı söyle anlatmaktadır: “Sultanın mutfağına, helvahanesine, has haremine, Sadrazama, yedi vezire, Şeyhülislama ve Kazaskere, velhasıl Sultanın kanunu olan yerlere ulaştırılır. İşte Keşiş Dağı böyle bir kar-hazinesi ve rahman buzudur.”

(10) Nitekim 1522 yılında Bursa’da Buzcular Kethüdası Yakup Bey, Sarayın mutfak sorumlusu tarafından buz yerine kar getirdiği gerekçesiyle yaptığı şikayet sonunda görevinden alınıp yerine Hacı Musa’nın Buzculuk hizmetine tayin edildiği görülmüştür (BKS. 304-35). Bir başka kayıtta ise şu bilgi vardır: “1759 yılında Cebeli Ruhban demekle maruf cebelden nefsi nefiye-i hümayun için kesilen buz, Dersaadet’e nakil olmak üzere Bursa Buzcubaşılığa mutasarrıf olan Mehmet ölmekle, yerine oğulları Halil ve İsmail bir veche iştirak Buzcubaşı tayin edilmiştir” (BKS. 57-1179; Kütük, I-299-3001).

(11) 1763 yılındaki bir belgede  Padişahın, buz tayinatı için hassa karcı ve Buzbaşı Halil tarafından Keşiş Dağı’ndaki buzluktan kesilen buzların Mudanya İskelesine nakledilirken, Buzcubaşının tayin ettiği işçilerin buzluğun üzerindeki karların temizlenmesi ve Mudanya iskelesine nakledilmesi için gereken katırların sağlanması için yardım edilmesi ve başka taraftan müdahale edilmemesi konusunda ferman yayınlanmıştır (BKS. 114-400; Kütük, I-299-3001). 1743 yılındaki bir başka belgede de göllerdeki buzlar, güneşin hararetiyle eridiğinden, Ulubuzluk denilen mahalden buzların çıkarılabilmesi için üzerindeki karın kaldırılması lazım geldiği belirtilerek gerekli olan 300 kuruşun Bursa’nın İhtisabına verilmesi emredilmiştir (BOA. Saray dairesi 6130; Kütük, I-299-3001).

(12) 1677 yılındaki bir kadı siciline göre de Buzcu Derviş oğlu Ömer Bey’in Saray’a buz taşıyan 16 kayığından onun her biri için 30’ar, altı kayık için 20’şer kuruş nakliye, buz ırgadiyesi olarak acilen 420 kuruş harcandığı anlaşılmaktadır (BKS. 56-328; Kütük, I-299-3001).

(13) 1739 yılındaki bir belgeye göre, Saraya gönderilen buzlar için yılda 20 bin akçenin Bursa İhtisap Mukattaası’ndan mahsup edilmesi emredilmiştir (BOA. Saray Dairesi 6506).

(14) 1740 yılındaki bir belgede de, Saray için Uludağ’daki Ulubuzluk denilen buzluğun karı temizlenerek derinde olan buzlar çıkarılma masrafı olan 350 kuruşun Bursa İhtisap Mukataasından Buzcubaşı’ya mahsup edilmesi emredilmiştir (BOA. Saray Dairesi, 6709).

(15) Buzcubaşıyla ilgili bir başka latife de, Ahmet Vefik Paşa için anlatılmaktadır. Çok kış olduğu bir gün, Vefik paşa, Buzcubaşı çağırıp, “Tez bu karlarını temizle” demiş. Buzcubaşı da, sabah olsun da kaldırırım demiş. Akşam lodos tüm karı temizleyince Buzcubaşı Valiye gidip hani benim karlarım demiş. O da, senin karlarını Uludağ’da topladım, git al demiş. Bir başka söylenceye göre de, Buzcubaşı karları kendisinin temizleyemeyeceğini ama daha becerikli bir tüccarın bunu becerebileceğini söylemiş. Kim olduğunu sorunca da, “lodos” yanıtını almış. Gerçekten de birkaç gün sonra çıkan bir lodosla tüm karlar erimiş (Akbulut, 1957: 233)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...