<div>Muhalefet cephesine bakıyorsunuz, bir tarafta dış güçlerin maşa olarak kullandığı paralel yapının bölmeye çalıştığı, koltuk savaşlarına sahne olan bir <b>MHP;</b></div> <div>Bir tarafta teröre verdiği sempatik yaklaşımla, kanlı mı kansız mı olacak söylemiyle darbe seviciliği arasında sıkışıp kalan ve içinde yaşadığı karmaşık tartışmalarla bir ileri, iki geri adım atan, ne yaptığı tam anlaşılamayan bir <b>CHP,</b></div> <div>Bir tarafta terörün ve Kandil’in hiç çekinmeden Meclis’te temsilciliğini yapan <b>HDP.</b></div> <div>Diğer tarafta ise,ülkeyi bölmek isteyen dış ve iç güçlere, terör belasına, kendinden aciz muhalefetin diretmeleri ve Meclis’i tıkama çabalarına rağmen, ekonomik, sosyal ve siyasal mücadele veren iktidar partisi <b>AK Parti.</b></div> <div>Bir tarafta, MHP ve CHP’nin genel başkanlık değişimi kavgalarına rağmen, diğer tarafta bırakın iktidarda olan bir partinin genel başkanlığını TC. Hükümetinin Başbakanını bir hafta gibi kısa sürede ekonomik ve siyasal kriz beklentilerine, partiyi bölme girişimlerine inat tereyağından kıl çeker gibi, ağrısız, sancısız değişimi gerçekleştiren AK Parti.</div> <div>Ve üstelik;</div> <div>AK Parti’nin olağanüstü kongre kararı aldığı gün ile değişimi gerçekleştirdiği günlerde yapılan tüm kamuoyu anketlerinde “<b>bugün seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?”</b> de yüzde 52 ve 53 bandını görmesi de bir kenarda…</div> <div>İşte aradaki fark bu.</div> <div> </div> <div>Gerçeği de şu ki;</div> <div>Yanı başımızdaki sıcak savaşlara, ülkemizi iç karışıklık çıkartıp bölme senaryolarına, hükümeti itibarsızlaştırma politikalarına, canımızı yakan teröre, küresel güçlerin ekonomik yaptırımlarına, AB’nin vize başta olmak üzere kapısını kapatma kararlarına, yeni anayasa ve başkanlık sistemi gibi acil olmazsa olmazların masada yatıyor olmasına rağmen bu milletin güveni, kredisi partiye ve bu partinin kurucu genel başkanı, lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’a devam ediyor.</div> <div>Sahada bulunduğum için son seçimlerde bir kere daha şahit oldum. Karşımızdaki vatandaşa laf anlatmaya çalışırken” <b>kızım bana anlatma, ben kime oy vereceğimi biliyorum</b>”, <b>Erdoğan’a</b>” diyeninden tutun da,”Erdoğan tek başına iktidara gelirse 3 gün oruç tutacağım, şükür namazı kılacağım, onun için hatim edeceğim” diyenine kadar .</div> <div>Hayatında TV’den gördüğü bir adam için oruç tutma, Kuranı Kerim okuma, namaz kılma, dua etme gibi bir durumu, inanın insan en yakınına bile kolay kolay yapamaz. Bu sevgi, bu gönül bağı farklı bir ilişki…Silahla, dayamayla, zorla veya para, mal ile olacak iş değil…</div> <div>Bu halk, böyle bir sevgiyi, Mustafa Kemal’e, Menderes’e ve Özal’a gösterdi. Şimdi de en üst derecede Erdoğan’a…</div> <div>İşte Rahmetli Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, onlar kadar olmasa bile Necmettin Erbakan, Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal ve hatta 10. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, iktidar partisinde kendi ekibini, medyasını, STK’sını kurmaya çalıştığı iddia edilen 64. Hükümetin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile aradaki fark bu…</div> <div> </div> <div><b>Şimdiki</b> <b>yeni Başbakan Binali Yıldırım ile de aradaki fark bu olacak.</b></div> <div><b>Ama şöyle bir önemli ayrıntı ile.</b></div> <div>Eğer, dava adamı olarak görevi devraldığı Başbakanlıkta yüklendiği misyonu gerçekleştirebilirse Binali Yıldırım TC. hükümetlerinin son Başbakanı olarak tarihe geçecek.</div> <div>Kesinlikle bu değişimin adı bir rejim değişikliği değil. Sistem, yönetim değişikliğidir.</div> <div>Siyasetin geldiği nokta belli. Siyasal sistem tıkandı. Bugün Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasındaki dialog sağlıklı olduğu için yönetimde kriz çıkmıyor olabilir ama ya yarın?</div> <div>Bu parlamenter sistemin ömrünü tamamladığını ve ülkeyi ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel olarak ileriye taşıyamadığını , demokratik alanı daraltıp kısa paslaşmalarla yürütüldüğünü görmemek , ülke insanına haksızlık olur.</div> <div>Binali Yılıdırım genel başkanlığında kurulan yeni hükümetin önünde 3 ana başlık var. <b>Birincisi, Yeni anayasa ve Başkanlık sistemini hayata geçirmek,ikincisi paralel yapının da içinde yer aldığı terörü sonlandırmak ve üçüncüsü yerli üretim odaklı ekonomik kalkınma hamlesini gerçekleştirmek.</b></div> <div>Yeni dünya düzeni kurulurken Türkiye bu 3 esaslı çalışmayı yapmak ve başarmak zorunda. Aksi taktirde yeni dünya düzeni içinde masaya oturan küresel geçlerin yanında olamayıp, sömürülen ülkeler içinde yer alır. işte Binali Yıldırım başbakanlığındaki hükümetin diğer hükümetlerden farkı bu.</div> <div> </div>