Bugünlerde herkes her nedense bi Atatürkçü..
Bi cumhuriyetçi...
Çünkü kendince yorumluyor mevcudu, gerçekleri.
İşine geldiği yerden tutuyor anlayacağınız.
Mesela Ak Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar'ın 'Atatürk yaşasaydı evet' derdi sözlerini nasıl yorumlayalım?
Mustafa Kemal Atatürk üzerinden 'bir hayır kampanyası' sürdürüldüğünün altını çiziyor.
İyi de arkadaş bu iş Kanal D'de ki 'vatanım sensin' dizisine karşı TRT' de Payitaht Abdülhamit oynatmaya benzemiyor ki?
Sanırım biz Şamil'le aynı dönemlerde çalıştık Milliyet'te.
Tayfun Talipoğlu, Derya abi falan sıkı bir kadro vardı Ankara'da. Güzel yazı çizi anılarımız vardır.
Ama o dönemlerin medyasının üzerinden tank değil buldozer geçti.
Hangi cephe neyi kullanırsa kullansın (cephe diyorum. Çünkü öyle bir saflara ayırdınız ki toplumu) ne Atatürk ne de diğer değerler kimsenin tekelinde değil.
Ne dinim Ak Parti'nin tekelinde, ne bayrağım MHP'nin ne Atatürkçülüğüm CHP'nin.
Siyasallaştırılan değerler hepimiz için tehlikedir.
Oysa ne çok şeyin iç içe karıştığını hepimiz görüyoruz.
Haftanın başından sonuna baktığınızda ‘vay be’ diyesiniz geliyor.
Zammı taksicide öğreniyor, operasyon kararını alıp almamayı iki ülkeye sorup konuşuyoruz.
Avrupalı 'ille de özgürlük' diye tutturuyor, fasulyeciler ipin ucunu bırakmıyor, elde rakı bardağıyla salon aydınlarıyla ülke kurtarıyor, sabah erken kalkan kendini adam sanıyor, dünün PKK’lısı bugün kalkıp siyasallaşıp başımıza bela oluyor.
Al sana Türkiye fotoğrafı. Zaman zaman bir iş ağabeyimle sohbet ederdik.
Siyaseti, iş dünyasını ama her fırsatta söylediği bir şey vardır. Nedense takılıp kalmıştır aklımın bir köşesine “ben yerin altındaki hesaba inanırım” diyor.
Kendi kendime “yerin üstünde adam ciğeriyle götürürken, ruhsuzken, itken,uğursuzken, hesap yer altına kalsa ne olur”diye düşünürdüm.
Canımı acır, yaşarken acımazken sonrasında ne olur? Ama bu manevi bir olgu, lup diye ağzımıza attığımız yer elması değil ki?
Demirel’i sevmesem de şu sözüne bayılırım ‘keser döner sap döner gün gelir hesap döner”
Elbet bir şekilde hesap dönecek. Ama hesap döndüğünde acaba dün özlemle andığımız o mavi gözlü sarı saçlı adama bunu nasıl izah edeceğiz. Burca yılık sürece baktığında, var edilenin sonrasında düne ve bugüne daha iyi kavrıyorsunuz çok şeyi.
Kapatın gözlerinizi ve buluşun onunla. Sonra anlatın rüyanızı..
'Sarışın bir adam gördüm dün gece rüyamda..”diye
Ankara'nın sokaklarını geziyordu. İşçiler yine meydanlarda hükümeti protesto ediyordu. Nelerin olduğunu anlayamıyordu adam. Ekonomik programı duydu radyodan. “Bu ülke bir zamanlar bağımsız değil miydi?” diye sordu etrafındakilere...Kimse yanıt veremedi ona...
Sonra baktı birileri ha bire tartışıyor. Anlam veremedi. Biri “İlle de Avrupa” diyordu, diğeri “olmaz da olmaz” diye diretiyordu. Aradan gelen diğer göndermeleri anlamaya çalıştı. Derin bir düşünceye daldı. Tartıştıkları Avrupa için ilk adımın atıldığı 1920’ li yıllar geldi aklına.
“Yahu biz bu adımı bu tarihte atmamış mıydık. Hala mı dışındayız kapının ve hala mı bir bütün olamadık” demeye başladı kendi kendine...
Duvardaki Atatürk posterini gördü ve güldü sarışın adam. “Size bu ülke böyle mi bırakıldı ?” diye bağırdı Kızılay meydanında. Kimse onu dinlemedi. Mavi gözleri aç çocuklara takıldı; güneşin kavurucu sıcağı altında mendil satıyorlardı. Hüzünlendi sarı saçlı adam, vatanının geleceğinin karanlık olduğunu düşünüyordu. Evine gidince televizyonu açtı...
Haber yoktu, magazin vardı. Bu ülkeyi nasıl kurtarırız yerine, kim kiminle hangi barda teknede yakalandı sorusunu tartışıyorlardı saatlerce. Aynı teraneydi yine. Biri itiraflarda, diğeri iftiralardaydı. Açlık sınırındaki insanlar sosyetenin nasıl eğlendiğine bakmaktan keyif alıyordu adeta. Sebebini anlayamadı, kimseye de sormadı adam. Cebinde ki paraya bakarken sıfırları zor sayabildi. Ağlamaklıydı, sokaklara vurdu kendini, sırtını duvara dayadı. Sarı saçlı adam, etrafındaki cahil yobazlara baktı, aç çocukları gördü, cebindeki parayı yırttı ve ağlamaya başladı.
Koskoca adam hüngür hüngür ağlıyordu sokak ortasında.
Sonra gür sesiyle bağırmaya başladı. “Ben size bu kültürü bunun için mi verdim. Ben size gençlerimi asın diye mi bıraktım? Ben size ülkeyi böyle mi teslim ettim; böyle olsun diye mi ?..” Haksız mıydı? Biz bu ülke de 'tam bağımsız Türkiye'dedikleri için gençleri astık, biz bu ülkede Başbakan astık..
Yere kapaklanmıştı adam.. Çaresizliği her halinden belliydi. Mavi gözlerinde ilk kez umutsuzluk vardı ki çok savaş görmüş, çok acı yaşamıştı bu adam. Daha fazla dayanamadı kalamadı rüyamda; sonra çok uzaklara gitti bir daha dönmemek üzere. Rüyamda gördüğüm adam Mustafa Kemal’ di..
Onu ağlatan da bizlerdik, Uyanınca duvarımdaki Atatürk resminden utandım . Düşüncelerini unutmuşken, resimleriyle avunmamalı diye düşündüm.
Bu sefer ben de ağlıyordum; biraz halimize biraz da Atam' dan utandığımdan...
Bir 10 Kasım günü bunu tv ekranında anlatmıştım. O günlerden bugüne çok şey değişmemiş. Sadece paylaşmak istedim bu hafta sonu bu satırları.
Hep şunu söylerim.. Adam değil ATAm olun.
Yüreği, onuru ve bir gün yerin altındaki hesaba inanan insanlarla.
Gününüz aydınlık ve tebessümle geçsin..