Elmanın anavatanı, şehzadeler şehri Amasya...
- 15-02-2016 17:52
Karadeniz'in saklı hazinelerinden biri olan ve şehzadeler şehri olarak da bilinen Amasya, Yeşilırmak nehri, göz alıcı manzarası, tablo gibi kral mezarları, asırlık konakları, Selçuklu ve Osmanlı’yı hatırlatan muhteşem cami ve medreseleri ve zarif butik otelleri kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biri.
Bazı sikkeler üzerinde Amaccia veya Amacia isimlerine rastlanılmaktadır. Amasya’nın fethinden önce ve sonrasında da Türkler, Amasseia’yı veya Amaccia, Amacia Türkçede söylendiği gibi Amasya yapmışlar.
Belki de Türkiye’nin Floransası diyebileceğimiz bu şehir yüzyıllardır ortasından geçen Yeşilırmak da Arno Nehri’nin bereketinden nasibini almış.
Bugün kentte turistlerin en fazla ilgi gösterdiği yerlerin başında kral kaya mezarları geliyor. Ulaşmak için nehrin kuzey kıyısındaki Hatuniye Mahallesi’nden yukarı çıkmanız gerekli. Yol boyunca hissedeceğiniz yorgunluğu unutturma görevi ise şehrin en albenili kısmı olan otel, restoran ve bara dönüştürülen ahşap evlere verilmiş.
Dalyan’daki kral mezarları kadar gösterişli olmamakla beraber, bu 18 mezarın sadece kralların gömüldüğü yerler olarak değil, aynı zamanda tapınak olarak da kullanıldığına inanılıyor.
Bu mezarların hemen yanındaki Kızlar Sarayı’nın romantik ismine kanmayın sakın, Sinop mutasarrıfı (valisi) İsfendiyar Bey'in torunu Doğrak Hatun Amasya'ya geldiği zaman, Selçuk Sarayına girmeyince, Kızlar Sarayı yaptırılmış. Bu sarayın yapımından sonra İsfendiyar beyleri, çevrede yaptıkları fetih ve savunmalarda Amasya'yı bir üs gibi kullanmışlar ve Kızlar Sarayında ikamet etmişler. Kızlar Sarayı, 150 yıldan uzun bir süre Osmanlı şehzadelerine, hatunlarına ve valilerine mekan olmuş. 1852 yılına kadar faal bir biçimde hizmet vermiş ancak yok olmaya yüz tutan bu eser 2011 yılında beri yapılan çalışmalarla tekrar ayağa kaldırılmaya çalışılıyor.
Aynalı Mağara’da sizi bir sürpriz bekliyor. Günümüze ulaşan en iyi anıt mezarlardan biri olan mağara Helenistik dönemde yapılmış. İçinde, Hz. İsa, Hz. Meryem, Aziz Yahya ve 12 Havari’nin tasvir edildiği farklı Bizans dönemi freskleri bulunuyor. 12 havariden birinin Hıristiyanlığı bu mağaradan yaydığı rivayetini kuvvetlendiren freskler şehirde inanç turizminin de artmasına yol açmış. Mağara, ismini yöre halkının anlatmaktan çok hoşlandığı bir efsaneden, Güzelce Kız’dan almış. Hikâye bu ya; kralın dünyalar güzeli kızı görenlerin aşkından hemen düşüp ölmesinden ötürü peçeyle gezermiş hep. Sevdiği çoban peçesini açtığında oluşan elektrikten ikisi de yanıp kül olunca, iki âşık kaya mezarın içine gömülmüş. Derler ki, mağara kızın güzel yüzü gibi parlamaya başlamış ve o gün bugündür halk arasında ‘Aynalı Mağara’ olarak anılır olmuş.
Kaya mezarların akşamları ışıklandırılmasıyla oluşan görüntü ise seyri doyumsuz bir tablo. Kaya mezarların tepesinde bulunan Pontus döneminden kalma kalenin yıkıntılarını da görebilirsiniz. Bir de ezan vaktine denk geldiyseniz eğer, aşağıdaki vadide yankılanan sesler içinizi huşuyla dolduracak.
Osmanlı döneminde padişahlar, şehzadelerin çekirdekten en iyi şekilde yetişmesini isterlerdi, bu amaçla şehzadeler Amasya’ya gönderilirdi. İslami eğitim açısından da önemli merkezlerden biri olan edilen şehir de bir seferde 2 bin ilahiyat öğrencisine yemek dağıtılabilecek durumdaydı.
Buradaki tarihin Osmanlı ile başladığını düşünmeyin. Şehir, Sultan II. Mehmed’in at binip Bizans’a yürüdüğü 1453’te dahi binlerce yıllık bir tarih saklıyordu içinde. Coğrafyanın babası sayılan Amasya doğumlu Strabo, belki biraz da mitolojik hikâyelerin etkisinde kalarak, şehrin kuruluşunu Amazonların kraliçesi Amasis’e atfetmiş; arkeologlar ise şehirdeki yerleşimin MÖ 5500’den beri kesintisiz devam ettiğine inanmakla birlikte, başlangıç olarak Hitit yerleşimini tercih ediyor. Gerçek ne olursa olsun herkes Büyük İskender’in milattan önce 4’üncü yüzyılda buraya geldiği ve Pontus Krallığı’nın onun ardından geliştiği konusunda hemfikir. Krallık doruk noktasına Kral İkinci Mithridates zamanında ulaşmış. Yeşilırmak’ın kıyısında dağların eteklerine oyulmuş kral kaya mezarları da hala güçlü Pontus kralları bu ulu şehri selamlıyor.
Günümüze kadar kendini saklayan Osmanlı evlerinin en güzel örneklerinden birini, Hazeranlar Konağı. Konak, misafirlerine 19’uncu yüzyıl zenginlerinin nasıl yaşadığına dair birçok ipuçları sunuyor. Zemin kat çeşitli sanat, fotoğraf ve el sanatları sergileri için kullanılıyor. Hatuniye Mahallesi’nden batıya doğru devam ettiğinizde ise yol sizi İstasyon Köprüsü’ne ulaştıracak. Biraz daha devam ettiğiniz de ise Ortaçağdan kalan pek çok eseri bir arada görebilirsiniz.
En batıdaki Gök Medrese Camii, Selçukluların bölgede egemen olmaya başladığı dönemde, 1267’de inşa edilmiş. Caminin en dikkat çekici özelliği İran tarzında yapılmış giriş üzerindeki eyvan. Şehrin doğusuna doğru yürümeye başladığınızda Amasya’da karşılaşabileceğiniz en güzel ahşap evler sizleri karşılıyor. İnci taneleri gibi nehrin kenarına sıralanmışlar. Yürümeye devam ederseniz varacağınız küçük müze, kentteki Gök Medrese Camii’nden korunmak üzere alınan ahşap kapılara da ev sahipliği yapıyor.
Kalkolitik Çağ’dan başlayıp Osmanlı dönemine kadar tam 12 farklı medeniyete ait yaklaşık 23 bin 500 eser barındırıyor içinde. Bunlardan en çok ilgi çeken bölüm ise bahçedeki Selçuklu mezarı. Mezar, Burmalı Minare Camii’nin altında bulunan mumyaları barındırıyor. Tarihleri Moğolların Anadolu’ya akın edip Selçuklu saltanatına son verdikleri döneme dayanıyor bu mumyaların.
Sultan İkinci Beyazıt’ın armağanları Sultan II. Beyazıt Camii, mis kokulu şimşir çitlerin içerisinde sizleri karşılıyor. Tam bir külliye burası; medrese, kütüphane, imaret ve çeşme gibi birbirinden farklı hizmetler sunan birçok bina cami etrafında yer almakta. Gölgesinde soluklandığınız ağaçlar ise 400-500 yaşında birçok olaya şahitlik etmişler. Doğuya doğru yürümeye devam ettiğinizde iki önemli eserle daha karşılaşıyorsunuz. Defalarca yenilenen Gümüşlü Camii ile Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Kurtuluş Savaşı’nın temellerini attığı 12 Haziran 1919 tarihli Amasya Kongresi anısına yapılan dev Atatürk heykeli.
Kurtuluş mücadelesinin planları hazırlanmış, Erzurum Kongresi ve Sivas kongresi 'nin toplanmasına burada karar verilmişti, 22 Haziran 1919 tarihinde yayınlanan "Amasya Genelgesi" ile "Milletin İstiklâlini Yine Milletin Azim ve Kararı Kurtaracaktır" denilerek Milli Mücadele burada fiiliyata geçirilmişti. Amasya’nın Cumhuriyetimizin kuruluşunda da ilk önemli adımın atıldığı yerdir.
Amasya’da rastlayacağınız en ilginç yapılardan biri de 1309’da İlhanlılar tarafından yaptırılan Bimarhane. Giriş kapısının çevresindeki oyma işçiliği kesinlikle sanatının en iyileri arasında. Kafanızı içeri uzatıp avluya göz atmadan sakın geçmeyin. Bina günümüzde belediye konservatuvarı olarak kullanılmakta. Biraz ileride yer alan küçük, sevimli Mehmet Paşa Camii’nin yapım ise 1468 tarihinde. Sultan İkinci Beyazıt’ın oğlunun lalası için yapılmış.
Hemen yanında ise 15’inci yüzyıla ait Mustafa Bey Hamamı var. Yorgunluğunuzu atmak istiyorsanız kendinize bir hamam keyfi ve masaj için zaman ayırın.
Künç Köprüsü’nü geçip nehrin kuzeyine yürüdüğünüzde boşa zaman harcamadığınızı göreceksiniz. Burada sizi 1488’de Sultan İkinci Beyazıt’ın Kapıağası Hüseyin Ağa için inşa edilen, sekizgen plan şemalı, sıra dışı Büyük Ağa Medresesi bekliyor.
Tüm Anadolu insanı gibi, Amasyalı da efsaneleri seviyor, belki de bu yüzden geç Helenistik-Erken Roma döneminde var olan antik kentin su ihtiyacını karşılamak amacıyla kayalar oyularak yapılan su kanalına ‘Ferhat ve Şirin Efsanesi’ni yakıştırıp ‘Ferhat Su Kanalı’ adını vermişler
Yalıboyu evlerinin çoğunluğu 19’uncu yüzyıla ait, koruma altındaki evler bağdadi ve hımış tekniklerinin en güzel örnekleri. Amasya Evleri, türünün özelliği olarak bitişik nizamda Yeşilırmak Nehri kenarında tarihi sur duvarları üzerinde. Geleneksel Osmanlı evlerinin bütün özelliklerini taşıyorlar. Bodrum üzeri çıkılmış tek ya da iki kat, harem selamlık bir düzen, avlunun ya da bahçenin genellikle ortada yer almasıyla dışa kapalı bir görünüm, dışa taşkın ikinci kat uygulamaları, cumbalar, içerinin görünmesini önleyen pencere kafesleri bu özellikler arasında bulunuyor.
İlk bakıldığında küçücük, bir yarısı kırmızı diğer yarısı sarı ya da yeşil. Kısaca pek de dikkat çekici değil, zaten adı da ‘Amasya Elması’ değil. Asıl adı ‘Misket Elması’ ama yetişmek için en sevdiği toprak Amasya. Belki de bu sevda yüzünden şehir ona adını vermiş. Yıllar içinde değişti elmaların görüntüsü, tadı, kokusu. Ne yazık ki tezgâhlarda daha az görür olduk bu lezzeti.
Amasya, köklü tarihi nedeniyle çok çeşit barındıran bir mutfağa sahip. Özellikle şehzadelerin hayatlarının bir döneminde burada yaşaması nedeniyle Osmanlı şehre önem vermiş ve mutfak kültürü çok gelişmiş. Amasya’nın kendine özgü yemekleri var, bazı yemekler ise Anadolu’nun bilinen tatları olmakla birlikte malzeme ve pişirme yöntemi farklılık gösteriyor.
Şehzadelerin izleri sürmek, çıtır çıtır bir elmanın tadına bakmak ve tarihe yolculuk etmek istiyorsanız Amasya sizleri bekliyor.