Erhan ERTARMAN

Erhan ERTARMAN

Tarihi fısıldayan müze kent “Selçuk”

Burası eserlerin hala toprak koktuğu eşsiz kent Efes’i,  Selçukluların alnını koyduğu secdesiyle İsabey Camii, Hz. Meryem’in Allah’a kavuştuğu evini ve daha onlarca eseri muhteşem kalesinin gölgesinde koruyan tarihi fısıldayan müze şehir “Selçuk”

Dünyanın en büyük açık hava müzelerinin başında onlarca medeniyeti binlerce yılda harmanlayarak saklayan Selçuk gelmektedir. İzmir’e bağlı olsa da aslında dünyanın merkezine bağlıdır. Öyle çok medeniyetin ayak izleri var ki bu topraklarda insanlar dünyanın her yerinden atalarının izlerini sürmeye geliyorlar. Yaklaşık 35.000 kişinin yerleşik olarak yaşadığı Selçuk’a eski adıyla Ayasuluk’a her yıl iki milyon insan ziyarete geliyor.

Kimler tarafından ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmese de yaşayan medeniyetlerin çeşitliliği Selçuk tarihinin cilalı taş devrine kadar uzanan bir geçmişi olduğunu gösteriyor. Amazonların da sesi duyulmuş burada Romalılarında, Selçuklular da at sürmüş Osmanlılarda. Egeye yakın oluşu bereketli toprakları ve muhteşem doğasıyla Selçuk hem Persleri çekmiş kendine hem de Büyük İskender’i. 295 kilometre karelik yüzölçümüne sığdırdığı değerler paha biçilemeyecek kadar kıymetli. Selçuk da sizde tarihe dokunabilir ve bu efsanenin bir parçası olabilirsiniz.

İzmir’e 74 km uzaklıkta olan Selçuk’ta halkın büyük bir çoğunluğu geçimini turizmden sağlıyor. Yüzyıllarca bütün medeniyetlere bereketli topraklarını sunan toprak Selçuk halkını bugünde beslemeye devam ediyor. Selçuk’ta kahverengi tabelaları takip ettiğinizde birçok alan sizi tarihin başka bir sayfasına götürüyor adeta. Gelenlerin ilk gittikleri yer ise hiç şüphesiz bir zamanların kayıp şehri bugünün antik efsanesi “Efes”

Bundan tam 3000 yıl önce Atina kralı Kodros'un cesur oğlu Androklos, Ege'nin karşı yakasını keşfetmek ister. Önce, Delfi kentindeki Apollon Tapınağı'nın kahinlerine danışır. Kahinler ona, balık ve domuzun işaret ettiği yerde bir kent kuracağını söyler. Androklos bu sözlerin anlamını düşünürken Ege'nin lacivert sularına yelken açar... Kaystros (Küçük Menderes) Nehri'nin ağzındaki körfeze geldiklerinde karaya çıkmaya karar verirler. Ateş yakarak tuttukları balıkları pişirirlerken çalıların arasından çıkan bir yabandomuzu, balığı kaparak kaçar. İşte kehanet gerçekleşmiştir. Androklos şehri buraya kurmaya karar verir, o günden sonra yerleşim başlar ve bölge ticaretin en önemli merkezlerinden biri haline gelir.

Efes antik kentinde sizi karşılayan taş yoldan ilerlemeye başlayınca artık bu efsanenin bir parçası olmaya başlarsınız. Müzeler Genel Müdürlüğü gözetim ve korumasında olan Efes’de yapılan kazılarda ortaya çıkarılan milyonlarca eser var. Kentte ilk girdiğinizde muhteşem alt yapısı ve mimari işçiliğinin gelişmiş bir uygarlığa geldiğinizi anlıyorsunuz. Yıllardır süren ve hala devam eden kazılar da çıkarılan taş ve mermer eserler adeta selamlıyor sizleri. Hiçbir eserin tam olarak kurtarılamamış olması üzücü olsa da mevcut olanlar tarihe ışık tutuyor adeta. Milattan önce I. Ve II. Yüzyıllar arasında Helenistik ve Roma dönemlerinde en parlak günlerini yaşamış Efes. Roma imparatoru Augustus döneminde Asya eyaletinin başkenti olan Efes’in o dönemki nüfusu 200.000’i gecikmiş. Mermer yapıların bir çoğu o dönemden kalmış. Ege’nin mavi suları  Efes’in ayaklarına kadar gelip doğal bir liman olmuş buraya. Milattan sonra 4. Yüzyılda ilk darbeyi  Kaystros (Küçük Menderes) Nehri vurmuş, beraberinde taşıdığı alüvyonlar Ege’nin uzaklaşmasını sağlamış denizin çekilmesiyle birlikte ihtişamlı günlerinde sonu gelmiş. Efesliler kenti  Ayasuluk tepesine taşımışlar. Yaklaşık 8 kilometre karelik alana yayılan şehir, dönemin şartlarına göre sürekli yer değiştirmiş. Burası o kadar yoğun bir tarihe sahip ki toprağı birkaç metre kazdığınız da kendinizi bir Romalının evinde bulabilirsiniz. Fakat bu toprak definecilerin, tarihi eser kaçakçılarının yıllarca hedefi olmuş.

Bu uygarlığın sanata olan bakış acısını hiç şüphesiz ki muhteşem tiyatroya ya bakınca anlıyorsunuz. Efes antik kentinde mermer caddenin sonunda sizi 24.000 kişilik kapasitesiyle devasa bir tiyatro karşılıyor sizleri. Burası antik kenttin ayakta kalabilen ve büyük bölümü yeniden oluşturulan nadir bir yapı. Mutlulukları, hüzünleri ve bir çok duyguyu halkına aktarmış, üç ana bölümden oluşan bu tiyatro zamanında gladyatörleri de ağırlamış bu sahnede. Maalesef o sahneden günümüze pek bir şey kalmamış. Bu basamaklarda dolaşırken hala derinlerden o sesleri duyar gibisiniz. Mermer caddenin diğer tarafındaysa sizi tüm asaletiyle Celsus Kütüphanesi karşılıyor. Tamamına yakını ayakta olan kütüphane aynı zamanda bir anıt mezar olma özelliği de taşıyor. Milattan sonra 106 yılda ölen Efes valisi Calsius anısına oğlu tarafından yaptırılan kütüphanenin ön cephesinde yer alan heykel ve işlemeler dönemin mermer işçiliğini ve sanata anlayışını yansıtmakta. Celsius'un lahdi kütüphanenin batı duvarı altında bulunmaktadır. 14.000 kitaba ev sahipliği yapan eser depremler sonrasında büyük bir bölümünü kaybetmiştir.

Dönemin soylu ve zenginleri, şimdilerde itina ile korunmaya çalışılan yamaç evlerinde lüks içinde yaşamaktaydılar. Hamamlarından, kalorifer sistemlerine, duvarlarındaki fresk(büyük resimler)den, yerlerdeki mozaiklere kadar bugüne ulaşmış bu eserleri mutlaka görün.  Efes binlerce insana yüzyıllarca ev sahipliği yaptı, yıkılmış olsa da yok olmadı tarih den bu güne taşıdığı emanetleri bizlere sunuyor.

Selçuk tarihi boyunca defalarca el değiştirdi. Gelen her medeniyetin ilk amacı bu şehri korumak ve ileriye taşımaktı. Tam 15 burçtan oluşan ve bölgeyi en iyi yerden gören yere bir kale inşa ederek kendilerini korudular. Bu kalenin yükseldiği yerin altında Efes’in ilk kurulduğu yer olduğu tahmin edilmektedir. Kale içinde bugüne kadar gelebilmiş küçük bir cami ve Aydınoğulları zamanında kiliseden sarnıca (su deposu) dönüştürülmüş bir yapı mevcuttur. Bu emektar kale tüm kudretiyle şehir korumaya devam ediyor.

Kalenin gölgesinde bir başka eser bekliyor sizleri St. Jean Bazilikası. Altı kubbeli yapıda Hz. İsa’nın en sevdiği havarisi St.Jean(Yuhanna) ait mezarında bulunduğuna inanılmaktadır. Hristiyan’lar için oldukça önemli olan bu tarihi kilise milyonlarca turist tarafından ziyaret edilmektedir. Hala dimdik ayakta kalan sütunlarıyla kalenin güneyinde yer almaktadır. 1304 yılında Türk’lerin eline geçen kilise o dönemde cami olarak da kullanılmıştır.

Selçuk’ta bulunan en eski cami, 640 yıl önce Aydınoğlu İsabey tarafından adını yaşatmak ve İslam inancına hizmet için yaptırılan İsabey Camidir. Şamlı mimar Ali El-Dımışki tarafından yapılan cami zamanının en ihtişamlı camilerinden biri olarak görülmektedir. Mermer ve ahşap işçilikleri ile meşhur olan camideki sütunların bir çoğu Efes’ten getirilmiştir. İsabey cami hala 2000 kişiye hizmet vermenin haklı gururunu yaşıyor.

Dünyanın en değerli açık hava müzelerinden biri olan Selçuk, dünyanın yedi harikasından birini de bu toprakların da saklıyor.  Artemis Tapınağı, tam 120 yılda tamamlanan eser antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağı olup temelleri MÖ 7. yüzyıla kadar gitmektedir. Bereket tanrıçası Artemis 'e ithafen Lidya kralı Croesus tarafından yaptırılan yapı, Yunan mimar Chersiphron tarafından tasarlanmış ve dönemin en büyük heykeltıraşları tarafından yapılmış olan bronz heykellerle süslenmişti. Büyüklüğü 130 x 68 metre ve ön cephesi diğer Artemis tapınakları gibi batıya dönüktü. Tapınak hem bir pazaryeri, hem de bir dini müessese olarak kullanılıyordu. Artemis Tapınağı MÖ 21 Temmuz 356'da adını ölümsüzleştirmek isteyen Herostratus adlı bir Yunan tarafından yakıldı. Aynı gece Büyük İskender doğmuştu. Büyük İskender Anadolu’yu fethettiğinde Artemis Tapınağı’nın yeniden yapılması için yardım teklif etmiş fakat reddedilmişti. Günümüze tapınaktan sadece bir sütun ve birkaç mermer blok kalmış olsa da onu özel kılan tüm yönleri tarih sayfalarında saklı.

Bülbül dağının zirvesinde bir efsane vardır. Denir ki “Meryem burada yaşadı ve buradan göğe yükseldi”. Hz. İsa’nın ölümünden sonra Hz. Meryem  3 yıl Kudüs’te, 3 yıl Beytanya’da ve 9 yıl da Efes’te yaşamıştı. St.Jean onu bu tepelere taşımış ve onun için bir ev yaptırmıştı. Geçen yüzlerce yıldan sonra toprak altında kalan ev bu efsanelerin yer aldığı bir kitaptan yola çıkılarak tekrar bulunmuş ve onarılmıştır. İnanışa göre Hz. Meryem’in kabri de buradadır. Hristiyan’lar için hac yeri olan bu kutsal mekan bahçesine adaklar adanan küçük kilise olsa da dünyanın her yerinden gelen binlerce ziyaretçiyi ağırlamaktadır.

Taşların fısıltılarını dinleyen araştırmacıları sağır edecek kadar eseri barındıran Selçuk, Ege’nin hemen ayak uçunda sizleri bekliyor.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ