Aşk, doğa ve bolluk; Afrodisias
- 15-11-2015 17:30
MÖ 5. yüzyılda kurulan kent, Roma İmparatorluğu döneminde gelişmiş, MÖ 1. yüzyıl ile MS 5. yüzyıllar arasında, başta heykelcilik olmak üzere önemli bir sanat merkezi haline gelmiş, Afrodit tapınağıyla ve Afrodit adına yapılan törenlerle ün salmış.
Afrodisias kenti, deprem kuşağındaki konumu nedeniyle, tarihi boyunca pek çok depremden şiddetle etkilenmiş. Özellikle 4. yüzyıl ve 7. yüzyılda burada büyük depremler olduğu bilinmektedir. 4. yüzyıl depremi ayrıca Afrodisias'ın bulunduğu mevkide su akış mecralarını da değiştirmiş, kentin bazı kısımlarını su baskınlarına maruz kalmaya müsait bir hale getirmiş. Su baskınları sorununu çözümleme amaçlı ve aciliyet içinde inşa edildiği anlaşılan tahliye sisteminin kanıtları bugün de görülebilmekte. 7. yüzyıldaki depremden sonra Afrodisias bir daha hiçbir zaman tam olarak kendine gelememiş ve bakımsızlığa düşmüş. Zamanla kalıntılar kısmen Geyre köyü alanı ile örtülmüş. 20. yüzyıl başlarında Geyre köyünün bir kısmı yine bir deprem nedeniyle boşalmış, boşaltılan alanın altındaki kalıntılar ortaya çıkmış.
Kent 7. yüzyıldan itibaren paganizm çağrışımlı Afrodisias ismini terk ederek Hıristiyanlık etkisiyle Stavropolis (Haç kenti) şeklinde adlandırılmış. Bizans İmparatorluğu döneminde bölge (antik çağ Karya 'sına nazaran daha iç bölgede yer almasına rağmen) Karya olarak anılmaya başlamıştır. 1260 yılından itibaren Türklerin bölgede egemenlik kurması ile Karia ismi Geyre olarak Türkçe'ye yansımış.
Eski zamanlarda şimdi olduğu gibi Afrodisias çekici mermer yapıları hiç şüphe yok ki zengin bitkileri Dadaloz vadisinin ortasında badem, nar ve kavak ağaçları ile Afrodisias beliriyor. Şehrin zenginliği kültürel ve politik önemi yapılarının büyüklüğü ve ihtişamından açıkça belli oluyor. Afrodisias adı güzellik, aşk, doğa ve bolluk tanrıçası olan Aprodile'den geliyor ve en ünlü tapınaklardan biriydi.
Tiyatro ve tapınak arasında etrafı sütunlarla çevrili iki meydan planlanmış (Tiberius Portikosu ve Agora). Antik dünyanın en iyi korunmuş stadyumu ise kentin kuzey ucunda yer alıyor. M.S. 3. yüzyılın sonlarında Afrodisias Roma İmparatorluğunun Karia Eyaletinin başkenti oldu. M.S. 4 yüzyılın ortalarında da kentin etrafı surla çevrildi. M.S. 6. yüzyıldan itibaren bayındır halini ve önemini kaybetmeye başladı. Aphrodithe Tapınağı kiliseye dönüştürüldü. Küçük bir kasabaya dönen kent 12. yüzyılda tamamen terk edildi.
Bu kent antikçağın önde gelen mimarlık, sanat, heykeltıraşlık ve tapınma merkezlerinden. Bizanslı yazar Stephanos, kentin kuruluşunu M.Ö. 13. yüzyıla kadar dayandırmakta.
Yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda kentte mimarlık ve heykeltıraşlığın yanı sıra tıp ve astronomi alanlarında da çalışmalar yapıldığı belirlenmiş. Kentte görülebilecek başlıca yapı kalıntıları, M.S. 2. yüzyılda İmparator Hadrianus zamanında yapılan hamam, büyük havuzlu agora, M.Ö. 1. yüzyılda Tanrıça Aphrodite için yapılan tapınak, stadyum, tiyatro, tiyatro hamamı, odeon, piskopos sarayı, felsefe okuludur.
Bölge Bronz Çağı içinde önemli bir yerleşim alanıdır. Afrodisias Ören yeri içinde bulunan ve Arkeolojik araştırmalar yapılan Akropol ve Pekmez Tepe höyükleri, Bronz Çağının bütün tabakalarını kapsayan önemli buluntular vermişler. İç Anadolu Bronz Çağı uygarlıkları ürünleriyle bir arada çıkan bu buluntular, bölgede gelişmiş ticaret ve kültür alışverişi olduğunu belgelemekte. Ayrıca, Güzelbeyli Köyü sınırları içinde bir erken Bronz Çağı Nekropolü de tespit edilmiş.
Geç Helenistik Dönemde bölgede iki antik şehir gelişmeye başlamış. Afrodisias ve Plarasa Antik Kentleri Roma Döneminde, özellikle Julius Claudius ailesinden gelen imparatorlar döneminde hızla gelişmiş.
Bizans Dönemi’nde Afrodisias Karia Bölgesi Baş Piskoposluğu haline getirilmiş. M.S. 6–11. yüzyıllarda bölge siyasi, dini ve ekonomik sıkıntılarla Vizigot ve Arap akınları yüzünden önemini yitirmiş olsa da her medeniyet tarafından gözde kentlerden biri olmuş. Bizans kaynaklarına göre 11–13. yüzyıllar arasında bölgeyi dört kez Selçuklular ellerine geçirmişler ve Karacasu toprakları Türkmen boylarınca iskân edilmiş. Böylece bir süre Menteşe Beyliği, daha sonra da Aydın Oğulları egemen olmuş bu topraklar da. 1413 tarihinde II. Murat Karacasu topraklarını Osmanlı İmparatorluğuna katmış. 1867 tarihinden itibaren de Karacasu İlçesi olarak Aydın’a bağlanmış.
Aşkın, doğanın ve bolluğun timsali bu antik kent kederine terk edilmiş olsa da, her taşın altında gizli tarih ve efsaneleriyle sizleri bekliyor.
