Beyaz Mucize Pamukkale
- 19-12-2015 21:13
Toprak bilinmeyen hazineleri bazen bizlerle paylaşır. Mavi Ege’yi arkanıza alıp bembeyaz bir rüyaya dalmak isterseniz doğru yoldasınız. Burası akarsuların beyaz ile yeşili buluşturduğu tarihin her döneminden izler taşıyan eşsiz belde “Pamukkale”…
Denizli’ye 19 kilometre uzaklıkta bembeyaz bir tepede Pamukkale ile buluşacaksınız. Çok eskilere dayanan tarihi ve bembeyaz travertenleriyle bizleri karşılıyor. Travertenler ve antik kentlerle çevrili Pamukkale halkının büyük çoğunluğu geçimini turizmden sağlıyor. Bir doğa mucizesi olan travertenler sizlere adeta bir görsel şölen sunuyorlar. 400 bin yıldır var olan ve her türlü hava şartlarına tepki veren, yaşayan, kendini yenileyen aynı zaman da şifa dağıtan bir mucize.
Travertenlerin hikayesi yerin yüzlerce metre altında başlıyor. Yeryüzüne ulaşan 35-40 derecenin üzerindeki su havayla temas edip 18 dereceye kadar düşünce içerisindeki karbon dioksit gazını kaybediyor, geriye ise kalsiyum karbonat katmanlar kalıyor. Bu çökeltiler başlarda jel kıvamında olsa da zamanla sertleşerek bu muhteşem mucizeye dönüşüyorlar. Unesco tarafında dünya mirası listesinde yer alan Pamukkale şifalı suları ile kalp rahatsızlıkları, romatizma, göz ve deri hastalıklarına da iyi gelmekte.
2700 metre uzunluğa 600 metre genişliğe ve 160 metre yüksekliğe sahip olan travertenler her geçen gün büyümeye devam ediyor. Gün batımında beyaz mucize rengini kızıl bir tabloya bırakıyor adeta. Gelecek nesillere de güvenle kalması için travertenler koruma altına alınmışlar. İki gün ara ile bırakılan suyun sadece belirli yerlerine ziyaretçilerin girmesine izin veriliyor. İlçenin en değerli hazinesi olan travertenlerin geliştirme ve büyütme çalışmaları yapılmakta.
Beyaz mucizeden biraz uzaklaşarak bölgedeki başka bir hazineye doğru yola çıkıyoruz. Pamukkale’den yaklaşık 45 kilometre uzaklıkta bulunan “Kaklık Mağarası” bizi karşılıyor. Yuvarlak bir geçitten geçerek içeriye vardığınız da kükürt kokusu ilk başlarda biraz rahatsız etse de kısa bir süre sonra alışıyorsunuz. Büyük bölümü güneş ışığı alan mağaranın bitki örtüsü büyüleyici, biraz ilerlediğimizde kükürt kokusu yerini termal suyun rahatlatıcı buharına bırakıyor. Kaklık Mağarası damlataşı, sarkıtları ve dikitleriyle süslü olup, Pamukkale’de bulunan travertenlere benzer, traverten basamaklarıyla eşine rastlanmaz güzellikte, Küçük Pamukkale veya Mağara Pamukkale olarak adlandırılmakta. Mağara içerisinde bol miktarda termal sular berrak, renksiz ve kükürt kokulu bazı cilt hastalıklarına iyi geldiği bilinmekte.
Ayrıca mağaranın yakınında ziyaretçilerin istifadesine sunulmak üzere yapılan yüzme havuzu, küçük amfi tiyatro, seyir alanları, kafeterya ve kameriyeler turizmin hizmetine sunulmuş. Doğal bir sauna halini almış mağaraya bir merdivenle iniyorsunuz. Yeşilin her tonunu her mevsim görebilmemiz burada.
Şifalı suların merkezi olan Pamukkale, tüm medeniyetlerce değerli ve uğuruna savaşılan bir yerdi. Tarihi milattan öncelere bu antik vadide çok sayıda medeniyetin ayak izlerine rastlamanız mümkün.
Bu vadinin eşsiz kentlerinden biri de Laodikya antik kenti. Milattan önce 261 yılında II. Antiokhos tarafından kurulmuş ve kente Antiokhos'un karısı Laodike'nin adı verilmiş. O dönemde hızla büyüyen kent bölgenin ticaret ve tarım merkeziydi. Siyah yünü ile meşhur bir koyun türünün de yetiştirildiği bölge özellikle tekstil alanında ciddi gelirler elde etmiş. Romalıların yönetimine de geçen kent tarihin derin izlerini taşıyan bir çok eseri de hala barındırmakta. Laodikya uzun yıllar bolluk ve bereket içinde yaşasa da büyük depremlerin kurbanı olmuş. Depremden sonra ir çok yapı tekrar yapılsa da milattan sonra 60 yılında meydana gelen deprem adeta Laodikya’yı yerle bir etti. Kentte, Suriye kapısı olarak adlandırılan sütunlu yolun kuzeyinde yer alan Tapınak A dikdörtgen şekilde inşa edilmiş. İsmi belirlenemeyen bu yapıya tapınak A denilmiş. Bu yapı 58 metre genişliğinde 42 metre uzunluğunda . Hristiyanlığın kabul edilmesiyle birlikte hemen yanına inşa edilen Laodikya kilisesi kullanılmaya başlamış. Kutsal Agora kenttin en ilgi çekici yapılarında biri. Antik kentin kuzeydoğu tarafında, Grek tiyatrosu tipinde araziye uygun olarak Roma inşa tarzında yapılmış. Scene'si tamamen yıkılmış olup, cavea ve orkestrası oldukça sağlam durumdadır. Yaklaşık 20.000 kişilik. Büyük tiyatronun 300 metre kadar kuzeybatısında yer alman Küçük tiyatro ise yine Grek tiyatrosu tipinde araziye uygun olarak, Roma tarzında inşa edilmiş yaklaşık 15.000 kişi alabilecek büyüklükte. Stadyum ise kentin güneybatısında, doğu-batı doğrultusunda uzanmakta. Milattan sonra 79 yıllarında yapılan stadyumun uzunluğu 350 metre, genişliği 60 metre. Amfi şeklinde yapılmış olan yapının, 24 oturma basamak sırası bulunmakta. Büyük bölümü tahrip olmuş olan yapının Proconsul Gargilius Antioius tarafından inşa ettirilerek imparator Hadrianus ve eşi Sabina'ya ithaf edildiğine dair yazıt bulunmuş.
Kentin ana caddesi ile ara caddesi köşesinde yer alman Anıtsal Çeşme Roma dönemi yapısıdır. İki cepheli olarak yapılmış havuz ve nişleri var. Çeşme Bizans zamanında onarım görmüş.
Stadyumun kuzey tarafında ise Meclis Binasından günümüze kalan kalıntılarını görmeniz mümkün. Tahrip olan yapının bir kısım oturma sıraları görülmekte. Milattan sonra 2. yüzyılda yapılan bina, ön kısmındaki Güney Agora'ya bitişik olarak traverten ve mermer bloklardan yapılmış.
Vadi deki bütün antik kentlerden getirilirmiş yüzlerce eseri Hierapolis müzesinde görmeniz mümkün, bu müzeyi gezerken tarih sayfalarında adeta yolculuk yapacaksınız.
Muhteşem doğa harikaları ve eşsiz tarihiyle Pamukkale sizleri bekliyor.
