Erhan ERTARMAN

Erhan ERTARMAN

Bilim, mimarlık ve sanatın kenti; KNİDOS

Datça’ya 40 kilometre mesafedeki Knidos’a vardığınızda, yarımadanın en uç noktasındasınız demektir. Bir yanınız Ege Denizi, bir yanınız Akdeniz’dir. Antik çağın en ünlü ve zengin kentlerinden biri olan Knidos, sadece Akdeniz’deki gemilerin rotası üzerinde stratejik bir konuma sahip olmakla kalmayıp aynı zamanda, bilim, mimarlık ve sanatta ileri, kozmopolit bir kentti. Knidos’ta, ünlü matematikçi, astronom, fizikçi, mimar ve yasa koyucu Eudoksos, doktor Euryphon, ünlü ressam Polygnotos ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos yaşadı. Hatta kent altın çağında, Kos’taki önemli tıp merkeziyle rekabet edebilecek bir tıp okuluna da sahipti.

Önemli bir liman kenti olan Knidos, mal alıp satmak ya da açık denizdeki kötü hava koşullarından korunmak isteyen gemilerin uğrak yeriydi. Ancak kentin efsaneleşmesinin nedeni, bugün dünyada birçok kopyası olmasına rağmen orijinali bulunamamış, çıplak Knidos Afroditi heykeli... Heykeltıraş Praksiteles’in M.Ö. 4. yüzyılda yaptığı bu eserin ünü, dünyada çıplak olarak tasarlanmış, ilk kült Afrodit heykeli olmasından kaynaklanıyor.

O dönemde büyük cüret gerektiren ve yenilik getiren bir sanat eseri olarak kabul edilen bu heykelin hikayesi şöyle; Kos Adası’nın siparişi üzerine, Praksiteles iki Afrodit heykeli yapar. O zamana kadar tanrı heykelleri tamamıyla çıplak yapılır ancak tanrıça heykelleri hafif de olsa örtülü olurdu. Praksiteles’in heykellerinden biri çırılçıplaktır ve ada halkı bunu çok müstehcen bularak geri çevirir. Oysa Knidoslular heykeli beğenmiştir ve bunu satın alarak, kentin en yüksek terasına, Ege’den ve Akdeniz’den görülecek şekilde yerleştirirler. Ünlü tarihçi Lusien, banyodan yeni çıkmış ve elinde giysisini tutan Afrodit hakkında şunları söyler; ‘’Güzelliğini hiçbir şey örtmemiş, sol elinin eğimiyle kapadığı yerden başka.’’

Zamanla ünü yayılan çıplak Knidos Afroditi, ticaretten daha güçlü bir gelir kaynağı haline gelir. Afroditi görmek için buraya sadece sanat severler değil aynı zamanda binlerce turist akın etmeye başlar. Adeta bir hac yeri haline gelen bu tapınakta, hacılar ritüellerini, tapınakta çalışan fahişelerle tamamlarlar. Knidos’un bu kadar ünlenmesinin ardından, bugün benzerlerine turistik bölgelerdeki tezgahlar da rastladığımız erotik tasvirli hediyelik eşyaların ziyaretçiler tarafından satın alındığını, yazılı kaynaklardan öğreniyoruz.

Ekonomik sıkıntıya düşen Knidoslulara, Bitinya Kralı Nikomedos, borçlarını ödeme karşılığında Afrodit heykelini satın almayı teklif eder. Bunun üzerine bir halk oylaması yapılır ancak sonuçta halk bunu kabullenmez. Aristotales ‘’gerçek demokrasi Knidos’tadır’’ diyerek burada başlayan erken demokratik hareketin altını çizmiştir. Heykelin kayboluşu, Bizans İmparatoru Theodosius’un, çok tanrılı inanç tapınaklarını kapattığı günlere dayanır. İmparator, heykeli tapınaktan söktürüp İstanbul’daki Lausos Sarayı’na götürür. Afrodit heykelinin, M.S. 5. yüzyılda çıkan bir yangında yok olduğuna inanıldığı gibi, Bizanslılar tarafından parçalandığına inananlar da var.

Tabelalar, çok iyi olmasa da, bunlara göre antik kent içinde kendi turunuzu yapabilirsiniz. Gişeden girer girmez sağınızda iyi durumda bir Hellenistik tiyatro, solunuzda yatların demirlediği güney limanı var. Teraslar halindeki antik kentin kalıntılarına çıkarken, yolunuz daki çukurlara dikkat. 1987 yılından beri kazıların devam ettiği ören yerinde, iki tiyatro, agora, Apollon Tapınağı ve Sunağı, güneş saati, Demeter Kutsal Alanı ve odeon kalıntılarını görmek mümkün. Her antik kentte olduğu gibi Knidos’da da zaman yenik düşmüş. Bir kenttin var oluşuna ve yok oluşuna şahitlik etmiş bu taşlar aslında bizlere yaşamış medeniyetlerin sırlarını fısıldıyor. Muhteşem bir manzaraya hakim, yuvarlak planlı tapınağın ortasındaki aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’in heykelinin, uzun bir deniz yolculuğunun ardından buraya varanların gözündeki ihtişamını tahmin etmeniz zor olmayacak. Hatta bu noktadan günbatımını seyrettikten sonra, Afrodit’in böylesine ünlenmiş olmasına daha da hak vereceksiniz.

Datça’ya tatil yapmaya gelenlerin tercihi, yaz mevsimi olsa da  Datça haziran- temmuz ve ağustos dışında en güzel zamanını yaşar. Datçalılar der ki: ‘’Burada bir yaz biter, başka bir yaz başlar.’’ ‘’Sarıca Yazı’’dır bu. Şubat sonunda badem ağaçları çiçek açtığında yarımada adeta karla kaplanır. Dağların adeta mora çaldığı günler görsel bir şölen olur. Nisanda tarlalar gelinciklerle kırmızıya boyanır, anemonlar açar. Mayıs papatyaların ayıdır. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) belirlemelerine göre, Datça Yarımadası ile güneyindeki Bozburun, Türkiye’deki, acil olarak korunması gereken dokuz ‘’sıcak nokta’’dan biri. Bölge, farklı jeolojik yapıları ve yeryüzü şekilleri, endemik bitki türleri, zengin yaban hayatı, bakir kıyı ve kumulları, gelişmiş boylu maki toplulukları, Datça hurması toplulukları barındıran orman ve sarp kayalık yaşam alanları gibi Akdeniz Bölgesi’ne özgü alçak arazi yaşam alanları ve biyolojik çeşitlilik açısından dikkat çekiyor. Yarımada, ülke çapında nadir yaklaşık 160 bitki taksonunun yaşam alanı olduğu gibi 123 kuş türüyle birlikte yaban keçisi, yaban kedisi, saz kedisi, bozayı, tilki ve porsuk türlerine de ev sahipliği yapıyor. Yarımadanın yoğun turizm ve yapılaşmanın etkilerinden görece uzak kalan kıyıları ise nesli tehlike altında bulunan Akdeniz fokları için en önemli yaşam alanları arasında.

"Uzaklardan fırlatılmış bir kargının denize yarı batmış ucu" olarak anılan Knidos’da, Dorların ve Romalılar taşlar arasına gizlenmiş tarihinin izlerini sürmek, muhteşem bir gün batımını seyretmek istiyorsanız Knidos sizleri bekliyor…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ