Erhan ERTARMAN

Erhan ERTARMAN

Akıl ve Savaş Tanrıçası Athena’nın şehri; Pergamon

Akıl ve Savaş Tanrıçası Athena’nın şehri; Pergamon

Granikos Savaşı'ndan sonra M.Ö. 334 yılında Pergamon, Büyük İskender'in eline geçmiştir. Bundan sonra İskender, kentin yönetimini oğlu Herakles ile annesi Barsine’ye bırakmıştı. İskender'in ölümünden Pergamon, Trakya hükümdarı Lysimachos'un payına düşmüştü. 

Pergamon, günümüzde İzmir iline bağlı Bergama ilçesinin merkezinin yerinde kurulu önemli antik kentlerden biridir. Pergamon, eski çağlarda Misya bölgesinin önemli merkezlerinden biriydi. MÖ 282-133 arasında da Pergamon Krallığı'nın başkentiydi. Pergamon adı, bir söylence kahramanı olan Pergamos'tan gelir. Pergamos'un, Teuthrania kralını öldürdükten sonra kenti ele geçirdiği ve kendi adını verdiği sanılır. Başka bir söylenceye göre de Teuthrania Kralı Grynos savaşta Pergamos'tan yardım istemiş, zaferden sonra iki kent kurdurarak birine onun onuruna Pergamon, ötekine de Gryneion adını vermiştir.

Yazılı belgelerde Pergamon'dan ilk kez MÖ 4. yüzyılın başlarında söz edilir. Kent daha sonra Pergamon Krallığı'nın başkenti oldu. Bu dönemde saray, tapınak, tiyatro gibi yapılarla yapıldı, kent kule ve surlarla çevrildi. Pergamon, krallığın Roma'ya bağlanmasından sonra da Batı Anadolu'nun sayılı kentlerinden biri olarak kaldı.

Eski kentin kalıntılarını, 1870'lerde Batı Anadolu'da demiryolu döşenmesinde çalışan Alman mühendis Carl Humann buldu. Pergamon'da ilk araştırma ve kazı çalışmalarına da 1878'de başlandı. Kazılar ve onarım çalışmaları günümüzde de sürmektedir.

2011'de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edilen[1] Pergamon, 2014'te ise Dünya Mirası olarak tescil edildi.

Mysia bölgesinin önemli kentlerinden olan Pergamon, akropolün bulunduğu tepenin eteklerinden başlayarak ovaya doğru yayılmıştır. Akropolün bulunduğu tepenin iki yanından akan, Bakırçay Irmağına (Kalkos) dökülen (Selinos) ve Kestel (Keitos) Çaylarının verimliliğini arttırdığı topraklar Antik Çağın gözde kentlerinden biri olmasını sağlamıştı. Bergama Çayı’nın (Selinos) ikiye ayırdığı kent, doğal kaynaklar ile, çayların çevresindeki düzlüklerde günümüzde Musalla Mezarlığı denilen yere kadar uzanmıştı. Akropolün 392.3 m. yüksekliğindeki dik yamaçları kentin denizden uzak oluşundan dolayı göçlerden etkilenmemişti. Bununla birlikte Pitane (Çandarlı) ve Dikili Körfezi’ne yakın oluşu, batıda Kaiko Vadisi’ni izleyen yolun Akhisar’a (Thyateria) ulaşmasıyla da Kral Yolu ile bağlantısı sağlanmış ve bu da kenti önemli kılmıştı.

Bergama’da yapılan araştırmalarda bulunan kalıntılar, keramikler ve aletler yöredeki yerleşmenin Neolitik Çağda başladığını göstermiştir. Akropolün eteklerindeki toprak dolgular arasında bu döneme tarihlenen taş bıçaklar, Üvedik tepede nefrit taşından bir balta bulunmuştur. M.Ö.4000’e tarihlenen bu eserleri Bronz Çağa ait vazolarla keramikler izlemiş. Arkaik dönemde küçük bir yerleşim olan ancak bu dönem kalıntılarının çok az olduğu, Pergamon’dan buluntular akropolde M.Ö.800 yıllarında bir yerleşim olduğunu göstermiştir.

Heroon, Antik Yunanistan'da bir kahraman ya da yarı tanrı adına yapılmış ve çevresi sütunlu bir galeriyle çevrili kutsal yerlerin adıydı. Heroon’da, dinsel törenin yapıldığı oda (kült odası) geniş bir ön galerinin arkasındaydı. Heroon’un kuzeyinde Helenistik dönemden kalma bir dizi dükkândan oluşan uzun bir yapı bulunuyordu.

Kentin koruyucusu sayılan akıl ve savaş tanrıçası Athena adına yapılan Athena Tapınağı, Akropol'ün en önemli mekânıydı. Tiyatro terasının üzerinde bulunan bu tapınak, Dor düzeninde yapılmıştı. Kazılarda Athena Tapınağı’nın birçok parçası Berlin'e götürülerek aslına uygun biçimde orada yeniden kurulmuştur. Pergamon'da ise yalnızca temelleri kalmıştır.

Athena Tapınağı'nın kuzeyinde dört salonlu bir kütüphane vardı. Burası Helenistik dönemin en büyük kitaplıklarından biriydi. Kütüphanede "Pergamon derisi" olarak adlandırılan parşömen üstüne yazılmış 200 bin kitap bulunduğu bilinmektedir. Romalı asker ve devlet adamı Marcus Antonius, MÖ 41'de kitapların tümünü Mısır Kraliçesi Kleopatra'ya armağan etmiştir.

Athena Tapınağı’nın güneyindeki bir terasta Zeus Sunağı yer alıyordu. Zeus Sunağı da Berlin'e götürülmüş ve onarılarak oradaki Pergamon Müzesi'ne (Pergamon Museum) koyulmuştur. Helenistik dönemi mimarisinin en güzel örneği olan sunağın Pergamon’da yalnızca temelleri kalmıştır. Zeus Sunağı'nın güneyinde Yukarı Agora bulunur. Agora, güney ve kuzeydoğudan Dor düzeninde sütunlu galerilerle çevriliydi. Agora'da toplanan halk, siyaset ve ticaretle ilgili konuları yönetimle görüşüp konuşuyordu. Agora’nın kuzeybatısında Agora Tapınağı bulunuyordu. Akropol'ün en yüksek yerinde Pergamon krallarının sarayları yükseliyordu. Günümüze bu sarayların yalnızca zemini ve temelleri ulaşmıştır. Sade görünümlü bu yapılarda odalar sütunlu bir avlu çevresine sıralanıyordu.

Athena Tapınağı'nın batısındaki dik yamaçta, yaklaşık 10 bin kişilik bir tiyatro yer alır. Helenistik dönemde yapılan tiyatronun uçuruma bakan ön tarafı setlerle sağlamlaştırılmıştı. Tiyatronun ahşap bir sahnesi vardı ve bu sahne sökülüp takılabilecek biçimde yapılmıştı.

Akropol’ün bir başka tapınağı olan Dionysos Tapınağı, tiyatro terasının kuzeyindeydi. 25 basamakla çıkılan bir podyum üzerinde bulunan tapınağın yalnız ön yüzünde sütunlar vardı.

Bugün Orta Kent denilen yerleşme, eski Pergamon kentinin bir başka bölümüydü. Kentin yukarı bölümü Akropol’de, daha çok kral ailesi ile yöneticiler, aydınlar ve komutanlar oturuyordu. Orta Kent ise halkın rahatlıkla girip çıktığı yerdi. Burada doğrudan devlet yönetimiyle ilgili olmayan yapılar, gençler için spor alanları, halka açık tapınaklar bulunuyordu.

Orta Kent’in önemli alanlarından biri Demeter Kutsal Alanı‘ydı. Bu alan dikdörtgen bir platformda yer alıyordu. Bugün Yukarı Gymnasion'dan gelindiğinde, eskiden bir çeşme ile kurban çukurunun bulunduğu alana girilir. Buradan beş basamakla çıkılan iki sütunlu anıtsal girişe (propylaia) ulaşılır. Kutsal alana buradan inilir. Alanın solunda tapınak, ortasında ise sunak vardı. Sağ yandaki 10 sıralı oturma alanında, Demeter ve Kore dinsel törenlerini 600 kişi izleyebiliyordu.

Gymnasion Orta Kent’in en büyük yapı kompleksiydi. Burada çeşitli spor dallarında çalışmalar ve yarışmalar yapılırdı. Gymnasion, yukarıya doğru genişleyen üç teras üzerine kuruluydu ve bir bakıma üç ayrı Gymnasion biçiminde inşa edilmişti. Üst terası yetişkinlere, orta terası gençlere, alt terası ise çocuklara ayrılmıştı. Orta bölümünde galerilerle çevrili alanda güreş, disk atma, uzun atlama gibi spor çalışmaları yapılırdı. Kuzeydeki galerinin arka bölümündeki salonlarda çeşitli konularda dersler verilirdi. Bu salonlardan biri 1.000 kişi alabilecek büyüklükteydi. Güney galerisinin altında bulunan üstü kapalı koşu yolu 212 metre uzunluğundaydı.

Orta Gymnasion'un batısında gençlerin eğitim gördüğü yapılar vardı. Uzun koşu yolu doğuda Herakles ve Hermes'e adanmış tapınağa açılıyordu. Yarışmalarda başarılı olan gençlerin adları tapınağın duvarlarına yazılırdı. Küçük çocukların eğitimine ayrılan Aşağı Gymnasion 80 metre uzunluğunda bir terasa kurulmuş yapılardan oluşuyordu.

Yukarı Gymnasion'un batısında yer alan Asklepios Tapınağı’nın günümüze yalnızca temelleri ulaşmıştır. Hekimlik tanrısı Asklepios adına yapılan tapınak dinsel özelliklerinin yanı sıra tıp alanında araştırma ve deneylerin gerçekleştirildiği bir okuldu. Hastalar, bitkilerden elde edilen ilaçlar, ameliyat, su ve çamur banyolarının yanı sıra, spor, müzik, eğlence ve telkin yoluyla tedavi edilirdi.

Pergamon’un Aşağı Kent olarak adlandırılan aşağı bölümünde, iki sütunlu galerilerle çevrili Aşağı Agora ile heykel okulu ve evler vardı. Evler içinde en dikkat çekeni, sütunlu galerileri olan iki katlı Attalos Evi‘dir. Buranın güneydoğuya açılan odası, kışın bile güneşle ısıtılıyordu. MÖ 2. yüzyılda surlarla çevrilen kente güneydeki Eumenes Kapısı yapılmıştı. Bugün bu kapıdan girenler, ince yapılı bir sütun sırası ile karşılaşırlar. Mısır tanrısı Serapis'e adanmış tapınak, eski Pergamon’un en büyük yapısıdır. Kırmızı tuğladan yapıldığı için Kızıl Avlu olarak da adlandırılır.

Pergamon kentinin kuzeybatısı ile Bergama Çayı arasında Roma dönemi yerleşmesi bulunur. Burada 50 bin kişilik amfitiyatro ile 30 bin kişilik tiyatro vardı. Günümüzde Viran Kapı denilen kalıntılar tiyatronun ayakta kalan kemeridir.

Pergamon, yapılan düzenli kazılarla büyük bölümü ortaya çıkarılmış bir ilkçağ kentidir. Burada kurulan Bergama Müzesi, Türkiye'nin ilk arkeoloji müzesidir. Pergamon buluntularının birçoğu burada sergilenmektedir.

Buraya kadar gelmişken Kozak Yaylasına da gitmemek olmaz. Bergama ilçe merkezine 20 km uzaklıktaki Kozak Yaylası, doğal bitki örtüsü zenginliği ve korunmuş geleneksel yapısıyla dikkat çekiyor. Bu yayla, Ege Bölgesi' nin en geniş fıstık çamı ormanlarıyla kaplıdır. Ege’nin sıcak ve misafirperver halkı gittiğiniz her yerde sizleri güler yüzleriyle karşılıyor. Bölge halkı nerdeyse geçiminin tamamını turizmle karşılamakta. Ege’in eşsiz lezzetlerini ise anlatmaktansa yerinde tatmanızı tavsiye ederiz.

Tarih sahnesinde bir yolculuğa çıkmak, İskender’in atının izini sürmek ve Ege’nin lezzetlerini tatmak için Pergamon sizleri bekliyor.

 

 

 

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ