Pegasus’un kanatları altındaki şehir Pegai;
- 23-01-2025 08:21
- 25-02-2025 00:51
Bellorophon, Pegasus isimli kanatlı ata sahip olunca, onun sayesinde birçok zaferler kazanır. Ama, bu durum onun gurura kapılmasını ve Pegasus’a bindiğinde, atı doğruca gökyüzüne sürmesine neden olur. Ancak, Pegasus’u tam bu sırada bir at sineği ısırır ve üzerindeki Bellorophon’u atar. Kendisi bu topraklara düşer.
Efsane bu olmuş olsa da Biga’nın ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekte, bazı kaynaklara göre adının geldiği Pegae veya Pegai nin antik bir iskan yeri olmadığı sanılmakta. Bölgede Parion (Kemer) ve Priapos (Karabiga) adlı şehirlerin MÖ 7. yüzyıla kadar tarihi bilgileri var. Pegae veya Pegai adına ancak ortaçağ Bizans ve Haçlı kaynaklarında rastlanmakta. Bizanslı tarihçi Anna Comnenus buradan Pigas (menbalar) şeklinde bahsetmiş olsa da, Haçlı kaynaklarında adı Spiga olarak anılmıştır. Bir yönü ile Karabiga ve Biga tarihi iç içedir. Büyük bir yangından sonra Karabiga'da bulunan asıl Biga'nın şimdiki yerine taşındığı eskisinin uzun süre imar edilememesi sonucu yeni yerin geliştiği eski Biga'nında Karabiga olarak kaldığı rivayet edilmekte. 1850 li yıllarda bu bölgeyi dolaşan Alman araştırmacı diplamat Mordtmann antik Priapos'un Ortaçağ'lardaki Pegae ile aynı yer olduğunu ve buranında Karabiga'ya isabet ettiğini belirtir. Şimdiki Biga'nın ise Bizans ya da Osmanlı tarafından sonradan kurulduğunu anlatılmakta bir çok araştırmada. MÖ 334 yılında Büyük İskender ve Pers Kralı III. Darius arasındaki savaşta eski Biga olan Priapos yani Karabiga yakınlarında gerçekleşmişti. Daha sonraki yıllarda önce İskenderin kumandanlarından Lysimakos'un nüfuzuna giren bölge bir süre sonra Bergama Krallığına geçmişti. Bergamalılardan sonra Roma idaresi görmüş ve Bizans İmparatorluğu içinde yer almıştı. İlçede tam korunamadığı için depremlerle zarar görmüş Karabiga beldesindeki tarihi Priapos kentine ait kalıntılar hala görülebilecek tarihi eserler arasında.
Bizans döneminde Pegae'de bir Latin kolonisi bulunuyordu. 1190 da Frederik Barbaros, 1204 te Venedikliler ve Flamanlar burada ticaretle uğraşan İtalyan tüccarlar bulmuşlardı. 1205 yılından sonra İstanbul ve Anadolu'nun büyük bir kısmından çıkarılan Latinlerin elinde kalan birkaç şehirden biri de Pegae idi. Bölgenin bir kısmı 14. yüzyıl başlarında Karesioğullarının eline geçmiş olmasına rağmen iyi korunan sahil şehirlerinden bir kaçı gibi Pegai 'de ele geçirilememişti. Bizans İmparatoru III.Andronikos ve Karesioğlu Demirhan Bey 1328 yılında bu sahillerdeki Bizans kasabalarına akın yapılmamasını içeren bir anlaşmayı Pegai'de imzalamışlar.
Biga Rumeli'ye geçişten sonra 1365 yılında I. Murad tarafından fethedildi. I. Murad karadan ve denizden kuşattığı Biga'yı ele geçirdikten sonra kiliseleri mescit haline getirdi. Şehre Türk nüfus yerleştirdi. Bir süre sonra şehir karşı bir bir gece baskını ile yakılıp yıkıldı. Bunun üzerine Biga yeniden imar olundu ve gibi iç kesimlere taşındı. Denizden ve karadan kuşatılan bu yerin şimdiki Biga olmadığı açık. Şu halde fethedilen yerin Karabiga olduğu ve eskiden buranın Biga olarak bilindiği ve Karabiga adının bu talan olayından geldiği sanılmakta. Orhan Bey oğlu Süleyman Paşa Gelibolu'ya geçmeden önce 1353 te Biga'nın iç kesimlerini fethetmiş Gelibolu dönüşü Biga yakınlarında attan düşerek ölmüş ve Bolayır'a gömülmüştür. Osmanlı hakimiyeti sırasında çoğunlukla sakin bir süreç geçirmiş olan Biga stratejik bir bölge olma sebebi ile Rumeli ve Batı Anadolu'ya hareket eden Osmanlı Kuvvetlerinin geçiş yerini teşkil etmişti. Çelebi Mehmed'in vefatı sırasında, İzmir Beyi Cüneyd Bey üzerine yürümek için Anadolu Beylerbeyi kuvvetlerinin Biga'da Toplanması kararı alınmış ve hareket buradan başlatılmıştı. Gerek Donanma seferlerine katılmak gerekse Avrupa'da girişilecek seferler sırasında Rumeli'ye geçmek için Anadolu Beylerbeyliği kuvvetleri Biga Ovasında toplanırdı. Bunun bir nişanesi olarak oldukça büyük bir Namazgah kalıntısı Hamdibey mahallesinde bulunmaktadır. Osmanlı döneminde önemli bir iskan ve idari merkez hüviyeti kazanmıştı.
Biga ve çevresi millî mücadele döneminde Yunanlarca işgal edilmişti. Bu dönemde ilçe de birçok çete türemiş, ve kanlı baskınlar yaşanmıştı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde sancak merkezi aslında Biga olup, cumhuriyetle birlikte merkez Çanakkale köyü il olarak değiştirilmiştir ve Biga ilçe olarak Çanakkale'ye bağlanmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında çok geniş bir idarî alana sahip olan ilçe, 1945 yılında Yenice beldesinin, 1949 yılında da Çan beldesinin ilçe olması ve Biga'dan ayrılması nedeniyle, büyük toprak ve nüfus kaybı yaşamıştır. Bu son değişiklik ile beraber ilçe sınırları bugünkü hâlini almıştır.
Tarih ve efsaneler üzerine kurulmuş bu stratejikda halk geçimini tarım ve hayvancılıkla sürdürmekte. Çanakkale’nin merkez ilçelerinden sonra ikinci büyük ilçesi olan Biga artık bir öğrenci şehri olma yolunda da hızla ilerliyor. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve Biga Meslek Yüksek Okulu 4000 i aşkın öğrenci sayısı ile Biga’ya ciddi bir ekonomi kazandırıyor. Ancak ilçenin özellikle öğrencilere çok fazla tanıtlamamış olması burayı tercih edenler de bazı tereddütler oluşturuyor.
Biga, Çanakkale’yi Bursa’ya bağlayan karayolunun üzerinde yer alıyor. Çanakkale’nin merkezine 90 km, Bandırma’ya 60 km, Bursa ise 180 km uzaklıkta. İlçede demiryolu yok. En yakın havalimanı Çanakkale’de. Biga’ya İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir, Tekirdağ, Yalova gibi pek çok önemli kentten doğrudan otobüs seferleri var. İstanbul yönünden gelenler için otobüs dışında bir seçenek daha var: Yenikapı kalkışlı feribot ya da deniz otobüsleriyle 2 saatte Bandırma’ya kadar gelip, feribot varış ve kalkışlarıyla uyumlu saatlerde kalkan servisleri kullanarak 1 saatlik bir yolcuğun ardından Biga’ya ulaşabilirler.
Biga, tarihin her döneminde göç almış ve hâlen de alarak büyümekte olan bir ilçe. Aslî nüfus yapısı da oldukça karmaşık. Balkan Savaşları’nın çıkmasıyla Bulgaristan’dan çok önemli miktarda göçmen gelmiş bu topraklara. Yunanistan’dan, Makedonya’dan, Arnavutluk’tan, Bosna’dan çok insan gelmiş. Çerkes Sürgünü’nün ardından Çerkeslerin de gelmesiyle Biga’nın mozaiği iyice genişlemiş. Ne yazık ki bu kültürün, toprakların bir parçası olan Rumlar ve Museviler ise arkalarında hiçbir iz bırakmamacasına gitmişler. Günümüzde ise sanayiye bağlı olarak Türkiye’nin dört bir yanından göç gelmeye devam ediyor Biga. En son toplu göç çok yakın bir tarihte gerçekleşmiş bu şehre. Suriye’deki iç savaştan kaçan onlarca Suriyeli Çerkes ailesi, Biga Çerkeslerinin girişimiyle ilçeye nakledildi ve bir Çerkes köyüne bedelsiz olarak yerleştirilmiş. Bunlar dışında yaşamak için Biga’yı seçen Almanlar, Ruslar bile var. İlçedeki demir-çelik fabrikasında çalışmak üzere Çin’den gelen yüzlerce Çinli işçiyi ve okumak için gelen Afrikalı siyahî öğrencileri de başka bir renk katıyor Biga’ya.
Biga’nın pazaryerinde Türkçe, Pomakça, Çerkesçe ve Boşnakçayı bir arada duymak mümkün.
Bu nedenlerle ve özellikle üniversite yerleşkesinin açılmasıyla birlikte Biga halkı dışarıdan gelenleri
çabuk kabullenmiş gibi görünüyor. Çanakkale’nin ve tabii Biga’nın domatesiyle biberinin meşhur
olduğunu unutmamak lazım.
Türkiye’nin üniversitesi olan ilk köyü de Biga’da bulunmakta. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Biga İktisadî ve İdari Bilimler Fakültesi, Ağaköy Yerleşkesi okulun büyümesiyle şehrin birkaç kilometre
dışına taşınmış. Öğrencilerin bir kısmı bu durumdan şikayetçi olsa da Biga hızla büyümeye devam ediyor.
İlçede şehir dışından gelen öğrenci sayısı 4000 i aşıyor. Şehir nerdeyse canlılığını bir bakıma bu öğrenci
bolluğuna borçlu.
Şehir, Balıkkaya denen bir tepenin eteklerine kurulu. Yükseltisi 200 metreden biraz az olan bu tepenin ovaya kavuştuğu noktadan bir akarsu geçiyor. Bugünün Biga’sını ikiye bölen bu akarsunun adı Kocabaş Çay. Kocabaş’ın karşı yakası denize dek uzanan dümdüz bir ova. Bereketli mi bereketli, her soy sebze yetişiyor neredeyse. Biga’nın denize olan uzaklığı 20 km kadar.
Biga çevresinde gezip dolaşacağınız o kadar çok antik kalıntı ve doğal güzellik var ki hepsini bir kere de anlatmak haksızlık olur. Onları ayrıca başka bir yazımda toplayacağız.
Biga nüfusu 50 bininin üzerinde, bu nüfusun büyük çoğunluğu Kocabaş Çayı’nın batı kıyısında yaşıyor. Karşı yaka görece daha yeni bir yerleşim bölgesi. Yollar, caddeler daha düzenli, daha ferah.
Köprübaşı adını çayın iki yakasını birbirine bağlayan köprüden alıyor. Tarihî bir yapı değil, Burası bilhassa yaz akşamları şehrin en canlı noktalarından biri hâline geliyor. Yayalaştırılmış bir sokakta sıralanmış kafe ve restoranlar var.
Biga mutfağının en öne çıkarılan ürünü cevizli lokumu. Ekseri fıstıklı ya da fındıklı yediğimiz lokum, cevizle de hiç fena değil. Bir Tekirdağ ya da Akçaabat köftesince olmasa da Biga’nın da kendine özel bir köftesi var. Biga’ya özgü olmasa da peynir tatlısı, Biga’nın eti ve süt ürünleri, domatesi, biberi de oldukça meşhur.
Tarihi eserlerden günümüze pek bir şey kalmamış olsa da sıcak ve cana yakın insanlarıyla Biga sizleri bekliyor.