Erhan ERTARMAN

Erhan ERTARMAN

Peygamber kandili Emir Sultan…

Peygamber kandili Emir Sultan…

Bursa’da herkes kendi sultanını arıyor, zaman içindeki tarih yolculuğunda.

Evliyalar ve Sultanlar şehri Bursa’da, her tepede bir camii, her caminin yanında bir türbe yükseliyor. Osmanlı'nın ilk sultanlarına ev sahipliği yapan bu ulu şehir de,  Osman Gazi, Orhan Gazi, Murat Hüdavendigar ve Yıldırım Beyazıt’ın türbeleri bulunmakta. Ancak padişahlar yareni, sultanların sultanı, gönüller padişahı, Emir Sultan da bu şehre, şehrin Manevi Sultanı olarak taht kurmuş.

Çınarlar altındaki dergâhın da Bursa'nın mana atmosferini belirleyen, Emir Sultan Hazretleri özellikle Ramazan aylarının en çok ziyaret edilen mekanlarının başında gelmekte.

Şehir içi ve dışından her gün ziyaretler edilmekte, kandil geceleri ise Emir Sultan Camii dolup taşmakla. Sünnet olacak çocuklar, sünnetten önce buraya getirilmekte, dualar edilmekte.

Camii pervazlarından bakan güvercinler, çırpınarak Emir Sultan’ın gül bahçesine atıyor kendisini.

Gönlünü ferahlatmak isteyenlerde manevi huzur arıyorlar bu bahçede.

Emir Sultan Cami ve Türbesi, bulunduğu tepeden Bursa’yı seyrediyor yüzyıllardır. Türbe ve camiinin etrafını manevi atmosferden faydalanmak isteyen mezarlarla kuşatmış.

Gönül Sultanı, Emir Sultan Buhara'dan yola çıkmış bir peygamber kandili, yanmış pişmiş bir sevda yolcusu. Babası Seyyid Emir Külâl Hazretleri, ona kendi dünyevi ve uhrevi ilmini vermiş. Devrindeki ilim ehlinin de yardımıyla mana ilminin merdivenlerini tırmanmış sırasıyla. Aynı zamanda baba mesleği olan çömlekçiliği de öğrenmiş. Toprağı yoğurup ona şekil vermenin yanında, mayası toprak olan insanı yoğurmayı da öğrenmiş. Yedi yaşında annesini, on yedi yaşında babasını kaybedince, Buhara ona dar gelmeye başlamış Emir Sultan’a.

Kerametlerinden dolayı kendisine gösterilen ilgiden rahatsız olan Emir Sultan, Gönüller Sultanı Allah Resulü Hz Muhammed (sav)’in toprağının yolunu tutmuş.

İnsanlardan kaçıp Allah'a yakın olmayı arzulamış. Kâbe’de Hac etlikten sonra, peygamberimizin kabrinin bulunduğu Medine’ye varıp Seyyid’lere (peygamber efendimizin soyundan gelen kişilere) ayrılan bir misafirhaneye grip bir köşeye hasırını sermiş. Demişler “Burası Seyyid'lere aittir; “Ben de seyidim, Hz Hüseyin'in soyundan geldim” dese de inandıramamış hiç kimseyi. Etrafta tanıdığı olmayınca, delil bulmakta zorlanmış. Sonra "Buldum benim şahitliğimi yapacak birini" diyerek, misafirhane görevlilerinin kendisini takip etmesini istemiş. Mescid-i Nebı'ye gelip peygamberimizin kabrine dönerek “Esselamu âleykum ya ceddi!" deyince, kabirden çok tatlı bir ses duyulur; ”Ve âleyküm selâm ya veledi!”...

Dudaklar susar, mahcubiyetten başlar eğilir, gönüller konuşur. Gelen, Efendiler Efendisinin emanetidir.

Bu kutsal topraklarının atmosferine kendini kaptırıp buraya yerleşmeyi düşünen Emir Sultan; orada kalmak, orada yaşamak ve orada ölmek arzusundadır. Lâkin o bir çömlekçidir, çömlekler, testler yapıp içine ebedi aşk koyup insanlara sunması gerekir.

Bir gece rüyasında Sevgili Peygamberimizi ve Hz. Ali'yi görür. Kendisine manevi bir görev verilir. Gidecektir bu sevda toprağından. Rüyada kendisine üç kandilin eşlik edeceği, bu kandiller nerede sönerse orada İslam’ı insanlara anlatması istenir.

Gönlünün bir yarısını kutsal topraklarda bırakarak, yanındaki müritlerle yola çıkan Buhara'lı çömlekçi, kandillerin ışığında Anadolu’yu bir boydan bir boya geçer.

Bursa’ya geldiklerinde, kendilerine yol gösteren kandiller söner. Bu işareti alan Emir Sultan artık yerini bulmuştur.

Sultanların otağ kurduğu bu şehirdeki dergâhında, kararmış gecelere ışık saçar. İlmi ve edebi ile Bursalıların gönlünde taht kurar. İşte, o gün bugündür, Emir Sultan'a olan bağlılık artarak devam eder.

Emir Sultan camisinin avlusundaki şadırvanda size “hu” diye seslenen su sesine kulak verin.

Yıldırım Bayezid'ın kızı Hundi Fatma Hatun tarafından kocası Emir Sultan adına, Çelebi Sultan Mehmed'in hükümdarlığı sırasında inşa ettirilmiş Bursa'nın en önemli mimari yapılarından biri Emir Sultan Camii. Aynı adı taşıyan mahallede "Emir Sultan mezarlığı"nın yanında servi ve çınar ağaçlarının arasında yer almakta. Cami ilk yapıldığı zaman tek kubbeli iken 1507'de avlu ve üç kubbeli revak eklenmiş. Camii 1795 yılında tamamıyla yıkılmış olsa da 1804'te III. Selim camiyi aynı plan üzerine yeniden kurdurmuş. 1855 büyük Bursa depreminde oldukça zarar gören cami, 2.Abdülhamit tarafından tekrar onarılmış.

Sekizgen kasnak üzerine oturan kubbeyle örtülü Emir Sultan Camii’nin; dikdörtgen bir planda, ahşap kolonlar üzerinde kemerli ahşap revaklarla sarılı geniş şadırvan avlusu, yapının ana şemasını oluşturmakta. İbadet yeri ile türbenin bulunduğu eksene ise minareler yerleştirilmiş. Caminin beden duvarlarında kırk, kasnağında on iki adet büyük pencere olup caminin içi son derece aydınlık. Camideki süslemeler de son derece değerli olup camideki pencerelerin etrafı mukarnaslarla işlenmiş ve İznik çinileriyle yaptırılan mihrabın üstüne, Rumi motiflerle süslü alınlıklar yerleştirilmiş. Geniş avlusunun ortasında şadırvan, güneyde cami, kuzeyde türbe ve ahşap odalar yer almaktadır.

“Gel şimdi sen de düşman ol nefsine Zayi eyle onu her ne dilerse” diye gönül dostlarına seslenen Emir Sultan’ın Türbesi, sanki mütevaziliğini göstermek adına, camii avlusunun taban seviyesinden aşağıdadır. Sultanların sultanına veda ederken elimizi açıp mırıldanıyoruz dudaklarımızdan Fatihayı.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ