Yine suçlu zaman mı?
- 23-01-2025 08:21
Her yıl Ramazan, ramazan hilalinin doğuşu ile başlar. Bu sebeple eski Ramazanlarda kutsal ayın yaklaşmasıyla hareketli günler başlardı. Herkes Ramazan’ın geldiğinin müjdesini verecek incecik hilalin gökyüzünde görüneceği anı yakalamak peşindeydi. Akşam saatleriyle birlikte yeni hilal ilk gören kişi” olmak sevdası herkesi pür dikkat beklemeye sevk ederdi. “Yevmüşşek; yani şüpheli günler diye adlandırman Şaban ayının son günlerinde yoğunlaşırdı. Şer’iye mahkemelerinde kadılar, müftüler sabahlara kadar nöbet tutup Ramazan müjdecisini beklerlerdi. Sonunda Yem Ay’ı ilk gören soluğu kadının huzurunda alır ve Ay’ı ilk gördüğüne dair yemin ederek, Ramazan’ın ilan edilmesini sağlardı. Toplar atılır, mübarek ayın geldiği dört bir yana büyük bir coşkuyla duyurulurdu.
Ramazan’ın gelişiyle evlere şenlik doğar, bereket yağardı. Ailenin tüm üyelerinin toplandığı iftar sofralarında birbirinden leziz özel Ramazan tatarıyla donatılırdı. İftar vaktinden evvel kadınlar gelmeye başlardı. Bazılarının çocukları da yanlarında olurdu ve izzet ikramdan sonra kahveler, şerbetler içilir; sıra eğlenmeye gelirdi. Ama önce masallar anlatılır. Büyükler hemen bilmece faslında ortaya çıkarlardı. Büyüklere saygı ön planda gelir herkes adabına göre oturup kalkmak ve hürmette kusur etmemeğe özen gösterirdi. Evlilik çağındaki gençler, kızlara çaktırmadan not gönderir, uzaktan uzağa mahcup bakışmalar yaşanırdı.
Ramazan boyunca devletin ve şehrin önde gelenleri, varlıklı kişilerin konaklarında büyük iftar sofralarının vazgeçilmez konukları olur, herkes bu zat-ı muhteremleri ağırlamak için adeta yarışırdı. İftar sofralarının en görkemlerinin yaşandığı sarayda sofralara büyük siniler hazırlanır, saraylılar birbirinden güzel lezzetlerle iftar yaparlardı.
İftar sofralarının itinayla hazırlanmış görüntüsü nefis yemek kokularıyla birleşince, iftar saati iple çekilirdi. Top sesi duyulur duyulmaz yemeklere adeta hücum edilirdi. Yemeğe hep birlikte kılınan akşam namazıyla ara verilir.
Namazdan sonra iftar sofralarının değişmez ilk yemeği et veya tavuk suyuyla yapılan düğün, mercimek, yoğurt, pirinç çorbalarıydı. Ramazanın vazgeçilmez yemeği pastırmalı yumurta ise sahanlar içinde yanında mutlaka Ramazan pidesiyle taktim edilirdi. Daha sonraki yemekler etinden sebzesine, pilavından böreğine ev sahibinin gücüne göre hazırlanan muhteşem lezzetlerdi. Kuru meyvelerden yapılan hoşaflar, cevizli baklava, kazandibi, kabak tatlısı, keşkül ve Ramazanla özdeşleşen gül kokulu güllaç ise her zaman iftar sofralarının başköşesin de yer alırdı.
Şerbetler ve şuruplar, boza ve salep de sofranın vazgeçilmezleri arasında yer alırdı. Demirhindi, ağaç kavunu, menekşe, kızılcık, gelincik gibi şimdilerde unutulan içecekler Uludağ’dan bin bir zahmetle gelen karla soğutularak tüketilirdi. Sofranın yanı başında tömbekiler hazır bekler, nargile fokurtuları kahve kokusuna eşlik ederdi.
Kahvenin tüm misafirlere aynı anda dağıtılması bir gelenekti. Kahve ibriğinin soğumaması için gümüş zincirli ateşlikler yakılır ve misafir sayısı kadar hizmetkar, kahveci başının etrafında hazır bulunurdu. Kahveler kafesli gümüş zarfların ucundan tutularak misafirlere ikram edilirdi. İftardan sonra haremağaları vasıtasıyla Sultan ve Kadın Efendilere saygılar iletilirdi. Unutulan bir başka adet de iftarla beraber dağılan “dış kirası; adındaki armağanlar ya da paraydı. Akraba ve dostlar arasında ise Ramazan’ın ilk haftasında habersiz iftara gitmek bir saygı belirtisi olarak yapılırdı.
Ramazanın en güzel yönü toplumdaki fertleri birbirine yaklaştırmasıydı. Ramazan'da hali vakti yerinde olanların sofraları herkese açık olurdu. İftar saatinde gelip 'selamunaleykum' diyen sofraya otururdu, Kimse de ona sen kimsin diye sormazdı. Toplum içindeki birbirine olan saygı Ramazan ayın da en üst seviyeye çıkar, gayrimüslimler bile çocuklarına açık alanda bir şeyler yedirmezlerdi, Müslüman komşularına ayıp olmasın diye.
Teravih namazlarına özenle hazırlanılır, kıyafetler değiştirilir ailenin en büyüğü önde diğerleri arkada tüm aile camilere gidilirdi. Genelde gençler namazı daha hızlı kıldıran camileri tıka basa doldururlardı.
Eskiden Ramazan ayı öncesindeki hazırlıkları ramazanda yaşananları ile başlı başına bir olaydı, ayrı bir heyecan başlardı Ramazan arifesinde kiler, mutfaklar dolardı. Erişteler, tarhanalar, kuru hamur işleri günler öncesinden hazırlanır mutfaktaki yerlerini alırdı. Evler baştan aşağı pırıl pırıl temizlenir, lambalar, gümüşler parlatılır, en özel yemek takımları iftar sofraları için çıkartılırdı.
Herkes sofrasında bir misafir olmasını arzu eder, misafirsiz geçen iftarlar da sofra hüzünlenirdi. Şimdi herkesin misafirden kaçtığını düşünürsek, zaman mı insanları değiştirdi ya da daima yaptığımız gibi kendi kusurlarımızın cezasını zamana yüklüyoruz bilmiyorum. Özenle hazırlanan temaşa sanatları, ortaoyunu, karagöz, meddah izlenirdi. Kadınlar evlerde çeşitli oyunlar oynar, fasıllardan yükselen nameler taş sokaklarda yankılanırdı.
Ramazan çocuklar içinde çok özeldi, fırınların hazırladıkları iftarlıkları almak için kuyrukta beklenir. Yumurtalı pide sırasında arkadaşlarla oyunlar oynanırdı. Büyükler çocukları sevindirmek için birbirleriyle yarışırdı.
Teknoloji gelişip dünya küçüldükçe kaybolan iletişim mi bizi bu hallere getirdi. Yoksa hep olduğu gibi yine suçlu zaman mı?.. İyi Ramazanlar.