“Borç yiğidin kamçısı” der eskiler. Eksik söylemişler, borç, artık Türk insanının olmazsa olmazı. Toplumun her katmanı öyle ya da böyle bir yerlere borçlu...
Kimi 25-30 sene vadeyle ev alıyor, kimi 1 haftalık tatil ödemesini 9 taksit yaptırıp, bu yazın ortasından bir dahaki yılın yaz mevsimine kadar borçlanmayı kabul ediyor. Hatta Amerikan kahvecisinden aldığı sütlü kahve için borçlanan bile var...
Ve Bursaspor...
Divan Başkanı Galip Sakder’in kulübün mevcut maddi konumunu en ince ayrıntılarına kadar anlattığı basın toplantısı son derece aydınlatıcıydı. 2. Başkan Levent Batur dostumuzun konuyu fazla rakamlara boğmadan basit ve anlaşılır bir dille aktarması da takdire şayandı...
Özetleyerek söylemeye çalışırsak, Bursaspor’un kesin ve net borcu bugün için 1 milyar 185 milyon Türk Lirası...
Ne var bunda; bütün kulüpler borçlu diyerek geçiştirenler olabilir...
Doğru ama 3 İstanbullu bir yolunu bulup sıkıntıyı savuşturabilirler. Nitekim o kulüplerin temsilcilerinin sıkıştıklarında nasıl Ankara’nın yolunu tuttuklarını okuyor biliyoruz. Kimi Spor Toto gelirlerinin artması, kimi naklen yayın ücretine zam yapılması, kimi vergi indirimi, kimi faizsiz futbol kredisi için dil döküyor.
Mesela; önceki sezonun şampiyonu Trabzonspor’un kupayı kaldırdıktan sonra geçen sezon kulübün nasıl tepe taklak gittiğini de biliyoruz. 3.2 Milyar TL borcun getirisiyle ne başkanı ne hocası ne de şampiyon kadronun as futbolcuları kaldı!
Dönüp bir kez daha Bursaspor’a bakarsak görüyoruz ki; alt liglerde bu alanda vahim örneklerin başında Yeşil Beyazlı temsilcimiz geliyor. Son 10 yıllık süreçte her sezon başkan değiştirmesiyle, sürekli artan borcu ile en istikrarsız yapıya sahip takım konumunda Timsah!
Görünen o ki; ortada bir kulüpten çok çiftlik var ya da bir başka deyişle Özlüce Tesisleri ‘Her şey dahil açık büfe, ye Memet ye’ kimliğiyle bir konaklama/ mesire alanına dönmüş!
Gerek maddi olarak gerekse zamanını özveri ile harcayarak kulübe katkıda bulunanları tenzih ederek söylüyorum ama gelen öyle veya böyle nasibini almış çekip giderken, arkada yığınla borç bırakmış.
Laz Bakkal usulü anlatalım: “İstediğin kadar harca, borç yap, görev süren bittiğinde elini kolunu sallaya sallaya görevi bırakabiliyorsun.”
Kimse, “Dur, sen yanlış yönettin, kulübü zarara uğrattın, tazminat öde” diyemiyor. Çünkü mevcut spor yasasında böyle bir yaptırım yok!
Neyse geçmiş geçmişte kaldı diyerek geçip, yarınlara bakalım. Bu satırların kaleme alındığında sürenin bitimine saatler kala Divan Kurulu’na henüz başkan adaylığını açıklayan olmadığına göre ufukta bir ışık yok.
Anlayacağınız gibi yolun sonu karanlık!
Bu alanda vahim örneklerin başında Galatasaray geliyor. Sarı-kırmızılılar 3 büyük kulüp arasında 1-2 yılda bir başkan değiştirmesiyle en istikrarsız yapıya sahip takım konumunda. Daha önce de vurguladığım üzere ortada bir kulüpten çok çiftlik var. Bu da işe aklın hakim olmasını imkansız kılıyor.
Transfer tahtasını açılması için gerekli tutar yaklaşık 190 milyon lira.
1. Milyar
Eh, futbol toplumun aynası olduğu için kulüpler de adeta borçlanma konusunda birbirleriyle yarışıyor...
Geçenlerde bir araştırma yayımlandı gazetelerde. Türk futbolunun borcu 2018 ile 2018 arasındaki 5 yılda yüzde 560 artmış.
3.5 milyar lirayla uzak ara önde giden Fenerbahçe’yi, 2.8 milyar ile Galatasaray, 2.1’le Beşiktaş, 1.1’le de Trabzonspor izliyor. Listeyi uzun uzadıya yazma gerek yok.
Peki bu kulüpler neye güvenerek bu kadar borcu yaptı diyecek olursanız, yanıt gayet basit.
Türkiye’deki mevcut spor yasası, seçilen yönetimleri ‘har vurup harman savurmaya’ itiyor.
Laz Bakkal usulü anlatalım: “İstediğin kadar harca, borç yap, görev süren bittiğinde elini kolunu sallaya sallaya görevi bırakabiliyorsun.”
Kimse, “Dur, sen yanlış yönettin, kulübü zarara uğrattın, tazminat öde” diyemiyor! O yüzden de, kulüplerin başına geçen her yönetim har vurup harman savurmuş. Bahane de hazır, “Ama ezeli rakibimizin kadrosu çok güçlü, onlardan aşağı kalamayız..” Futbol da ülkede din gibi kabul edildiği için kimse ses çıkaramıyor, bilakis gaza basıyor!
Kaynak tükenince de kulübün isim hakkından tutun, reklam gelirine, kombineden, yayın parasına kadar gelecek yılllardaki olası gelirler harcanıyor, hatta banka kredisi ile satın alınan taşınmazlar, bir başka bankaya teminat gösterilip, yeni borçlanmalar gerçekleştiriliyor. Yeter ki, vahşi transfer pazarında at koşturulsun, Tarık’lar, Tolga’lar, Serdar Kesimal’lar, Tabata’lar, Sosa’lar ve onların menajerleri zengin edilsin!
Peki deniz bitince?
Gayrısız hepsi süt dökmüş kedi gibi, Ankara’nın yolunu tutuyor. Kimi Spor Toto gelirlerinin artması, kimi naklen yayın ücretine zam yapılması, kimi vergi indirimi, kimi faizsiz futbol kredisi için dil döküyor.
Maşallah AKP iktidarı da futbolun algı tarafını çok iyi kullandığı için kulüplerin palyatif ricaları geri çevirilmiyor. Çünkü Yeni Türkiye’nin de işletim sistemi, öteki günü düşünmeden borçlanma üzerine kurulu!
Yıllardır aynı senaryo sahnelendi, ders çıkaran olmadı.
Geçtim, 4 büyüklerle, şampiyonluk yaşamış Bursa’yı, kupayı almış Kayseri’leri falan, 1. Lig’de mücadele eden Adana Demirspor bile kendini bu hesapsız harcama sarmalarına kaptırdı geçenlerde. Başarının salt transferle gerçekleşeceğini var saymış olacak önce Tanju Çolak’ı menajer olarak getirdiler, sonra da yıllık 600 bin Avro’ya eski Manchester United’lı Anderson Oliveira ile 3 yıllık sözleşme imzaladılar. Yaklaşık 3.4 milyon TL ödeyecek ‘emekçi’lerin takımı Demirspor yaşı geçmiş Brezilyalıya. Galiba 1. Lig’de bir oyuncuya verilen en büyük rakam
Bu alanda vahim örneklerin başında Galatasaray geliyor. Sarı-kırmızılılar 3 büyük kulüp arasında 1-2 yılda bir başkan değiştirmesiyle en istikrarsız yapıya sahip takım konumunda. Daha önce de vurguladığım üzere ortada bir kulüpten çok çiftlik var. Bu da işe aklın hakim olmasını imkansız kılıyor.