Ama her yöneten ve sistem önce 'kendi bildiğim' der.
Oysa aklın yolu, aklın bildiği.
Özellikle şehir yönetiminde üstlenilen roller beraberinde belli vadelerde geri dönüş bekler.
Görevlerinden alınan belediye başkanlarının yerine seçilen yeni başkanlar şu anda benzeri hamleleri yapıyor.
Bu da şunu gösteriyor:
Ankara yol haritasını belirlemiş.
Halkın yoğun kullanımında cebini rahatlatma stratejileri.
Suyu, ulaşımı ucuzlatmak gibi.
Bu maya tutar mı?
Ya da Ankara göle maya atmaya devam eder mi?
Şehrin genel yapısına baktığımızda ana sorunlar belli.
Ulaşım, yapılaşma, son dönemlerde hava kirliliği, birçok bölgede içilemeyen su.
Kentin göbeğinde kalan stadyum. Vs, vs, vs…
Elbet bazı hamlelerle, dokunuşlarla suni bir teneffüs olabilir.
Kalıcı çözümler şart. Eldeki mali tablo ortada, yatırımlar da...
Bunları kalan 15 aya sığdırmak mümkün olmaz.
Sonrası için uzun vadeli kalıcı önerileri toplumla paylaşmalı. İyi de anlatmalı.
Hedefleri, Ankara'nın hedeflerinin ve rakamların çok üzerinde olan kentin çatı kuruluşu BTSO ile mutlaka yan yana yürünmeli. Sinerji her daim diri tutulmalı.
Mutlaka her konuda ortada bir yığın akıl verici olacak.
Hatta bir çoğu her şeyi herkesten fazla bilecek.
Önemli olan kentin kentte kalan rantıdır. Gerisi faso fiso…
Rantsal dönüşüm stratejilerine göz yumulmaz, kişi ya da kişilere özel hamleler, uygulamalar yapılmazsa yeni yönetim güven verir.
Şimdi beğenen 'aslanım' diyor, işine gelmeyen de uzaktan burun kıvırıyordur.
Ama Ak Parti kendi içinde bir realite uyguladı, sonuçları da karar vericilerin sorumluluğunda.
Yazı başında 'Alinur başkana önerim' dedim ya…
Haddimi bilirim. Sadece şunu hatırlatmak istedim.
Bu şehir, sanayi, ticaret, tarih, kültür, sanat, tekstil, otomotiv, turizm şehri.
Ne ararsak var. Dağla deniz arası mesafe kuş uçuşu…
Her tür nimet var.
Geriye sadece şehri doğru pazarlamak kalıyor.
Yani sevgili başkan, bence siz, Vali Bey ve BTSO Başkanı kafa kafaya verip acilen bir şehir pazarlama ofisi kurmalısınız...
İçine şakşakçı, laklakçı, laylaycı, hayhaycı, ağam paşamcı da doldurmadan şehir adına, şehri her noktada anlatacak, pazarlayacak bir ekip kurun.
Dünyada örnekleri var...
Ürünler ve hizmetler için var olan iletişim ve pazarlama iletişimi stratejileri artık daha fazla ziyaretçi, daha fazla yatırım, daha fazla kişi başına düşen gelir elde etmek isteyen şehirler, bölgeler, yerler, ülkeler için geçerli.
2018 belki farklı bir yıl olacak.
Ya 2019?
Sonrası…
Seçimlerin yapılacak olması bunun en büyük tetikleyicisi.
Seçimlere daha iyi hazırlanacak şehirler ve belediye başkanları ve hatta yeni adaylar rekabetçi avantaj elde edebilecek.
Ancak bunun için stratejiler geliştirmek gerekiyor, profesyonel bakış açısı gerekiyor.
Sebebi açık…
Turistleri ve ziyaretçileri çekmek için…
Diğer şehirlerden iş çekmek için…
Mevcut işleri sürdürmek ve geliştirmek için…
Küçük işleri büyütmek ve yenilerini açmak için..
Yurt dışına ihracatı ve yatırımları artırmak için…
Şehir nüfusunu artırmak ve kendi içinde dağılımını sağlamak için bunlar şart.
Tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum.
Parti içi incik boncuktan da uzak durmalı.
Sonuçta koltuklar makamlar birden değişiyor.
Bakın sevgili başkan…
Dünyada şehir pazarlama konusunda son yıllarda ilerleme kaydeden ve şehirlerini satılabilir kılan örnekler hızla artmaktadır.
Bunun için pazarlama ekibi kuran, profesyonel destek alan, bütçe ayıran şehirler yeni yatırımları, yeni ziyaretçileri ve yeni iş alanlarını bölgelerine getirebilmişlerdir.
New York (New York’u seviyorum - I love NY ve Uyumayan şehir – The city that never sleeps), Helsinki (Kuzey Avrupa’nın yeni ticaret merkezi), Stokholm (Dünyanın en önemli kenti),
Glasgow (Glasgow’un yolları daha iyidir) ve Edinburg (Festival Şehri Edinburgh) gibi bazıları şehir pazarlama departmanları kurarak şehirlerinin gelirlerini artırmış örneklerdir.
Bu örneklerden biri olan Glasgow, şehir pazarlaması işine pazarlama bürosu kurarak başlamış. Avrupa kentleri arasında çöküşteki sanayi şehri, en sağlıksız şehir olarak nitelendirilen Glasgow, 1961’de 1.1 milyondan fazla nüfusa sahipken 1991’de 662.000’e gerilemiş ve 1980’lerin başında şehrin pazarlanması fikri ile proaktif ve iki yönlü stratejiler geliştirilmiş. Bunun sonucunda iç yatırımlar artırılmış ve şehir imajının gelişimi sağlanmıştır. Şehir pazarlaması sayesinde 1984 yılında 4 olan otel sayısı 2005 yılında 114 otele ulaşılmıştır. Şehir 1990’larda Avrupa’nın kültür başkenti haline gelmiştir.
Peki Bursa?
Niye dünya başkenti olmasın...
Sloganı, hikayesi, pazarlanabilir gerçekleriyle akılda kalacak vurucu bir hamle şart değil mi?