Nasıl hareketli AB'nin başkenti Brüksel.
Zirve, zirve, zirve nereye kadar yahu.
Baktığınızda 28 ülkeli bir ittifak.
510 milyon nüfuslu.
Kendine özgü.
Süper bir ekonomi...
Ancak bu konuda Hudson Enstitüsü'nden Walter Russel Mead'ın çok ilginç saptamaları var Voa'da:
“AB, birçok açıdan Amerikan dış politikasının en büyük başarısı. Amerika’ya dünyanın nasıl görünmesini istersiniz diye sorarsanız, ‘Avrupa gibi’ cevabını alırsınız."
Ne ilginç değil mi?
Be arkadaş... Her yerde mi varsın?
Yarattığı frankeştaynlarla ülkeleri bırkala. Mikserle…
Böl-parçala-yönet stratejisiyle burnunu sokmadığın yer kalmasın.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, ekonomi ve güvenlik alanında Amerika’nın Marshall Planı tarafından desteklenen Avrupa Birliği projesi, yüzyıllarca savaş ve rekabetle kavrulan Avrupa kıtasına 70 yıldır süren bir huzur ve refah getirdi getirmesine de şimdi bunun diyeti ne olacak?
NATO zirvesi için Brüksel'de olan Trump bence yine işe 'milyar dolar' mantığıyla bakıyor.
TRT'deki Abdülhamit dizisine göz atarken bir replikte dikkatimi çekmişti.
'Dünyayı bir dönem gelecek tüccarlar yönetecek' diyordu…
Bu bir öngörü müydü, yoksa temenni miydi Abdülhamit'in sözleri ekrandaki?
En son Suudi'lere 100 milyar dolarlık silah satışının ardından Trump'u izlerken de öyle 'acaba mı?' dedim. Oysa NATO zirvesiyle buluşma…
Liderler arasındaki görüşme trafiği falan filan tamam da bu büyük ekonomik güce rağmen neredeyse ayranı yok içmeye modunda AB. ABD'nin koalisyona katılmayacak da ne yapacak?
Hatırlatayım Trump 16 Ocak tarihinde NATO için “NATO'nun modası geçti, terörle mücadeleyi umursamıyor” demişti. AB vatandaşlarına da ülkeye giriş sınırını dile getiriyordu... Falan filan…
Sonuçta AB'de kendi gerçekleriyle ortada.
Mülteci krizi... Bild'de yazdı:
'6 milyon mülteci bekliyor' diye...
Devamında euro krizi…
Domino taşı ha bire borçlandırılan AB ülkeleri...
Mead'da söylüyor:
"Avrupa’da sorun var. Eğer Avrupa Birliği, daha iyi bir örgütlenme modeli yaratmayı ve hedeflerine doğru ilerlemeyi beceremezse, çözülmeler başlar ve birlik dağılır.”
Haksız değil.
Ancak bizim bu durumda uygulayacağımız strateji, hamleler ve diplomatik dilimiz önemli.
Öyle…
'Hadi ne haliniz varsa görün' diyebileceğimiz durum yok?
Çekebiliyor muyuz mülteci restini?
Çekelim. Peki sonra..
AB ülkelerine yapılan ihracat ne olacak?
Geçen gün de söyledim...
Ortak ve çoğulcu çıkarlarımızı düşünmeliyiz.
Diplomatik dilde, uyum çalışmalarında ciddi hamleler yapmalıyız...
Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Brüksel'de AB liderleriyle buluşmasında "Türkiye AB'den vazgeçmedi" düşüncesini hissettirmesi önemli.
En azından Avrupa medyası da bunu şimdilik böyle gördü.
AB yetkilileri, Erdoğan'ın AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Avrupa Parlamentosu Başkanı Antonio Tajani ile gerçekleştirdiği görüşmelerde "Türkiye'nin AB'ye tam üyelik hedefini muhafaza ettiği" mesajını verdiğini belirtiyor.
Ama topu da bizim sahada bırakıyorlar.
Yani somut adım bekliyorlar...
Temel haklar, özgürlükler ve en hassası idam cezası tavrı.
Bunu da süreçle Erdoğan'ın yaklaşımı çözer.
AB de yaklaşımında samimi olmalı ve işbirliği istiyorsa o da sorumluluklarını yerine getirmeli.
Brüksel zirvesi yeniden bir başlangıç niye olmasın?