Ceyhun İrgil; 'Hayır' sağduyunun sesi, vicdanın iradesidir

Ceyhun İrgil; 'Hayır' sağduyunun sesi, vicdanın iradesidir

Ceyhun İrgil; 'Hayır' sağduyunun sesi, vicdanın iradesidir

CHP Bursa Milletvekli Dr. Ceyhun İrgil ile sahada çalışırken biraz sıranın dışında bir söyleşi gerçekleştirdik. Hayır'ı, sağduyuyu, vicdanı anlattı ve sordu: 'Ya şimdi yine haklıysak?'

Hem zamanı iyi değerlendirdik, hem online demokrasi kültürüne bir katkı koyduk sanırım.

Köşemi takip edenler bilir. Her görüşe yer verdim.

AK Parti, MHP ve CHP'li kurmayların analizlerini objektif bir şekilde yapmaya çalıştım.

İrgil de partinin özel ve şehrin yakından tanıdığı bir isimdir.

Dosttur, insandır. Hani nereniz acısa canınız oradadır ya.

Şehrinde neresi acısa Ceyhun oradadır. Hekimliğiyle, paylaşımıyla sever çoğu insan onu. Bu dönem vekil olarak komisyonlarda da Meclis’te katkı koyuyor.

Şu evet-hayır meselesini bir de ondan dinleyelim dedik.

Hepimizin kafası karıştı. Bıraktık anketleri bir kenara. Sokağı dinmeye çalışıyoruz.

Ve sokak adına da sorduk:

 

Aysun Karlı - Seçmen itişten kakıştan yüksek sesli atışmadan bıktı. Siyaset ne kadar inandırıcı? İktidara niye güvensin, ya da hiç iktidara gelemeyen muhalefete niye itibar etsin?

Ceyhun İrgil - Son üç yıldır iki genel seçim yaşamış olmak elbette yorucu bir durum oldu. Üstüne de halka iktidar tarafından; siyasi uzlaşmanın olmadığı, ortak aklın üretmediği bir anayasa değişikliği oylaması dayatıldı. Ne meslek kuruluşlarının, ne sivil toplum kuruluşlarının, ne üniversitelerin, ne hukukçuların görüşüne başvurmadılar. Bu anayasa değişikliğini neden istediğini bile halka anlatamayan bir iktidardan söz ediyoruz. Devletin tüm olanaklarını kullanarak, tüm televizyon kanallarını parselleyerek insanların üzerinde

İnsanlar biraz yakın geçmişi hatırlamalı... Ergenekon davasında muhalefet dedi ki; “Vatansever askerler, masum insanlar tutuklanıyor.” İktidar dedi ki; “Muhalefet yalan söylüyor.” Ama ne oldu; askerler vatansever çıktı, darbeyi engelledi. İktidar kalktı, “Biz kandırıldık, siz haklıymışsınız” dedi. Balyoz davasında muhalefet dedi ki; “Kumpastır, Türk ordusunu yıpratmak için yapılıyor.” İktidar dedi ki; “Biz bu davaların savcısıyız, devlet bağırsaklarını temizliyor.” Sonra ne oldu; iktidar “Haklıymışsınız, yanılmışız” dedi. 2010 referandumunda muhalefet dedi ki; “Yargıyı ele geçirecekler, devleti çökerteceksiniz, HAYIR deyin.” İktidar dedi ki; “Artık darbeler son bulacak, güçlü Türkiye olacak, EVET deyin. Muhalefet yalan söylüyor.” Ve ne oldu; FETÖ yargıya ve devlete yerleşti. 15 Temmuz’da darbe girişimi yapıldı. Ankara ve TBMM bombalandı. 250 insanımız şehit oldu. Cumhurbaşkanı çıktı; itiraf etti: “Allah bizi affetsin, milletimden özür dilerim.” Başbakan ve bakanlar TBMM’de “Muhalefet bizi uyarmıştı, haklıymışsınız. Hata yaptık” dedi.

Bitmedi... Açılım sürecinde muhalefet “Sorunu Meclis’te görüşelim, terör örgütü ile gizli görüşmeler doğru değil, böyle sonuç alamazsınız, tüm güneydoğu illerinde terör örgütü silahlandı, kentler bomba ile doldu” dedi. İktidar yine “Muhalefet yalan söylüyor, sizi kandırıyor” dedi. Sonucu tırmanan terör, 900 asker, polis ve korucu şehit, patlayan bombalar, yaşamını yitiren 500 sivil, evsiz ve yurtsuz kalan 350 bin insan. Ülke ciddi bir ekonomik krize sürüklendi. Güven ortamı ve huzur kalmadı. Suriye krizinde iktidar, “3 ayda Şam’da Cuma namazı kılarız” dedi. Yine uyardık, “IŞİD'e (DAEŞ) destek olmayın, başımıza bela olur” dedik. Dinlemediler, “Bunlar öfkeli çocuklar, zararları yok” dediler. Ne oldu; 1 milyon Suriyeli öldü. 4 milyon Suriyeli Türkiye’ye giriş yaptı, mülteciler için 25 milyar dolar harcadık ve harcamaya devam ediyoruz. Bu insanların geleceği belirsiz. Güney sınırlarımızda güvenlik kalmadı. 77 evladımız Suriye’de şehit oldu. İktidar dedi ki; “ABD ve Batı ülkeleri bizi kandırdı, yalnız bıraktı.”

Muhalefetin devlette FETÖ yapılanmasına dair yaptığı tüm uyarılara “Cemaate laf söyletmeyiz. Hocaefendi bin yılın alimi ve din adamı” diye karşılık veren iktidarın 15 Temmuz sonrasında “Allah bizi affetsin, millet bizi affetsin. Bizi kandırdılar” demesini hatırlasın insanlar. 15 Temmuz darbesi ile yaklaşık 200 bin kişi ihraç oldu, gözaltına alındı, tutuklandı. 60 bin öğretmen, 5000 profesör, doçent ve asistan işinden oldu. 65 bin üniversite öğrencisi başka okullara sürgüne gönderildi. Yüzlerce şirkete el kondu. Devlet ve ekonomi kan kaybetti.

Şimdi de ülkenin ve devletin temellerini sarsacak bir anayasa değişikliği için halka yaptığımız tüm uyarılar için iktidar ne diyor; “Muhalefet yalan söylüyor, sizi kandırıyor” diyor. Peki soruyorum o halde; ya şimdi yine haklıysak!

AK- Bu seçim parti seçimi değil. Peki, vicdanlar neye itibar etmeli?

Cİ- Evet, bu anayasa değişikliğinin parti meselesi olmadığını her fırsatta dile getirdik. Bu anayasa değişikliğinin tek adam rejimini getireceğini, yönetim ve yürütme üzerinde hiçbir denetim mekanizmasının olmayacağını, yargı bağımsızlığının kalmayacağını, halkın sosyal ve ekonomik haklarının tek adamın iki dudağı arasında olduğunu anlattık. Bu anayasa değişikliği Cumhurbaşkanı’na öyle sınırsız yetkiler veriyor ki, isterse OHAL şartlarında tüm temel hak ve özgürlükleri bile kısıtlayabilecek. ‘Evet’ için oy isteyen iktidar, ‘Niye yapsın?’ diyor. Sorulması gereken ise şu; ‘Niye yapmasın?’ Böyle sınırsız yetkileri vereceğiniz kişi evliya olsa delirir! Referandum çalışmalarımız kapsamında namazında niyazında olan, görmüş geçirmiş bir yaşlı vatandaşımız şöyle demişti; “Peygamberimiz bile sahabelerinden görüş alırdı. İstişare ederdi.” Peki, şimdi biz neyine güvenerek tek bir kişiye bu koca ülkenin geleceğini emanet edelim? Bir kişinin psikolojisine nasıl güvenelim de, bu toplumun geleceğini emanet edelim

Bakın; Bu Anayasa değişikliğinin hangi maddesi Türkiye için yararlı ve gerekli? Hangi maddesi Türkiye’de yaşayan insanların güvenliğini sağlayıcı ve birleştirici? Hangi maddesi Türkiye’deki terörü sona erdirecek? Hangi maddesiyle Kürt vatandaşlarımızın ve azınlıkların sorunları çözülecek? Hangi maddesi bu ülkede yaşayan insanların yargıya güvenini artıracak? Hangi maddesi evlatlarımızın şehit olmasını engelleyecek? Tüm bu soruların tek bir yanıtı var; bu anayasa değişikliğinin hiçbir maddesi Türkiye için yararlı ve gerekli değil. En ucuz algı yaratmaya çalıştıkları milletvekili sayısının artması ve seçilme yaşının 18’e inmesi dahil, şu an için bu ülkeye faydası ve gereği olan düzenlemeler değil.

Oysa yönetim sisteminin değiştirilerek tek adam yönetimi getiren, milletin temsil hakkını elinden alan, her kararı tek kişinin vermesi yönünde tüm yetkileri o kişiye teslim eden ve Meclis’i işlevsiz hale getiren bu anayasa değişikliği Türkiye için bölen ve ayrıştıran düzenlemelere sahip. Bu bile Türkiye için tehlikeli. Paketin 16. maddesi ise doğrudan bir tehdit unsuru. Mevcut Anayasa’nın 123. maddesinde bir ibare değiştiriliyor. 123. maddede der ki; “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir. İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.” İşte bu maddeye idarenin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulabileceği ifadesi getiriliyor. Yani ne demek bu; Türkiye’nin mevcuttaki illere göre idaresini Cumhurbaşkanı tek başına, bir kararnameyle değiştirebilir demek. Yani Cumhurbaşkanı tek başına, bir kararnameyle Türkiye haritasını istediği şekilde çizebilir, bölebilir, idare sistemini değiştirebilir demek. Yani Cumhurbaşkanı tek başına, bir kararnameyle federasyon sistemini getirebilir demek. Bu da ulus devletin sona ermesi, üniter yapının yıkılması demek. Yani Türkiye’nin parçalanması demek.

AK- AK Parti'de gerçekten hayır oyu verecek vekiller var mı? Varsa bunlar kime hizmet ediyor? Ak Parti hayır sürprizi yaşar mı?

Cİ- ‘Hayır’ sağduyunun sesi, vicdanların iradesidir. AK Parti içinde de bu sağduyuya ve vicdana sahip olanlar elbette vardır. Hayır oyu vereceklerin hizmet ettiği tek şey de bu sağduyu ve vicdandır.

AK- Evet çıkarsa bizi ne bekliyor?

Cİ- Ben bu toplumun sağduyusuna, vicdanına güveniyorum, o nedenle hayır çıkacağından kuşkum yok. Evet demek ise sonu belli olmayan, karanlık bir yolu seçmektir. Geri dönülmez bir yanlışa ‘evet’ demek, bugüne kadar yaşanan yanlış ve hatalara tekrar ortak olmaktır ve büyük bir vebalin altına girmektir.

AK- Kim doğru, kim yalan söylüyor? Neye itibar ederek oy atacağız?

Cİ- Referandum sürecinde bir partinin üyesi olarak değil; anayasa maddelerini okuyan ve neticelerini değerlendiren, ülkenin geleceğini ve toplumun huzurunu düşünen sorumlu bir vatandaş olarak anlatmaya çalıştım. Bir partiye üye olmasaydım yahut bir milletvekili olmasaydım da aynı bilinçle hareket ederdim. Ve yine derdim ki, 15 yıldır iktidarda olan bir parti tüm olanaklara sahipken neden istikrarı sağlayamadı da, şimdi bu anayasa değişikliğinin istikrar getireceğini söylüyor? 15 yıldır iktidarda olan bir parti tüm olanaklara sahipken neden güçlü bir Türkiye yaratamadı, neden ülkede güvenlik sağlayamadı, neden devlet kurumlarının çökertilmesine izin verdi? Doğruyu ve yanlışı görmek için düşünmek yeterli. Düşünen ve vicdanının sesini dinleyen herkes bu anayasa değişikliğine ‘hayır’ diyecektir.

 

****

Sorularım aynen böyleydi Ceyhun İrgil'e ve yanıtları da kesintisiz, noktasından virgülüne…

Artık geriye bir 16 Nisan kalıyor…

Yaşayarak göreceğiz. Ve görerek yaşayacağız.

Sonuçta hep söyledim. TV yayınlarında da söyledim. Parti seçmiyoruz.

Kim hangi oyu verirse versin. Kimse kahraman ya da hain olmayacak.

Önemli olan sadece şu;

Fikri ve ve vicdanı hürse her şeye rağmen kaderi toplum belirler.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...