17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin en çok tartışılan isimlerinden olan müteahhit Veli Göçer yaşamını yitirdi.
Milliyet muhabiri Hilal Öztürk’ün aktardığı bilgilere göre Göçer, bir süredir sağlık sorunlarıyla mücadele ediyordu. Göçer’in ölümü, Türkiye’nin deprem hafızasında derin bir iz bırakan yargı sürecini bir kez daha gündeme getirdi.
Yüzlerce Dava Açıldı, Yalnızca Bir Müteahhit Hapse Girdi
17 Ağustos Depremi’nin ardından Türkiye genelinde yaklaşık 2.100 deprem davası açıldı.
Bu davaların çoğu zaman aşımına uğradı, bazıları beraatle, bazıları ise şartlı tahliye ile sonuçlandı. Ancak bu dosyalar içinde cezaevine giren tek müteahhit Veli Göçer oldu.
Göçer ve ortağı İsmet Kösebalaban, Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde: Taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olmak, Yapı güvenliği standartlarını ihlal etmek, Dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu toplu ölüme sebebiyet vermek suçlarından 18 yıl 9 ay hapis cezası aldı. Ceza daha sonra Yargıtay tarafından onandı.
Çöken Binalar ve Büyük Can Kaybı
Veli Göçer, özellikle Yalova–Çınarcık hattında çöken Göçer İnşaat’a ait binalar nedeniyle soruşturmaların merkezindeydi. Bu yapılarda:beton kalitesinin standartların altında olduğu,deniz kumu kullanıldığı, demir donatının eksik bırakıldığı, mühendislik denetimlerinin yetersiz olduğu bilirkişi raporlarıyla ortaya konmuştu.
Bu binaların çökmesi sonucu yüzlerce kişi hayatını kaybetmiş, bölgede “Göçer binaları” deprem trajedisinin sembolü hâline gelmişti.
7,5 Yıl Cezaevinde Geçen Bir Süreç
Göçer, aldığı cezanın ardından 2004 yılında cezaevine teslim oldu.
Toplamda 7,5 yıl cezaevinde kalan Göçer, şartlı tahliye hükümlerinden faydalanarak serbest bırakıldı. Tahliye sonrası yaptığı açıklamalarda, “tek sorumlu gibi gösterildiğini” savunsa da, kamuoyu nezdinde depremdeki kusurlu yapılaşmanın simgesi olarak anılmaya devam etti.
Toplumun Gözünde ‘Depremin Sorumlusu’
Göçer’in adı, yıllar boyunca Türkiye’de depremler, bina güvenliği ve yapı denetim sistemi konuşulurken tekrar tekrar gündeme geldi.
Birçok depremzede ailesi, Göçer’in ölümüne rağmen adalet arayışlarının sürdüğünü ifade etti. Kamuoyunda hâkim olan görüş ise, “Deprem öldürmez, bina öldürür” anlayışının en bilinen örneğinin Göçer davası olduğuydu.
Göçer’in cezaevine giren tek müteahhit olması ise yıllar boyunca “deprem adaleti” tartışmalarını alevlendirdi: “Sadece bir kişi mi suçluydu?” “Denetim mekanizmaları neden yeterli değildi?” “Yapı denetimi neden depremden sonra değişti?”
Göçer’in adliyeden cezaevine uzanan süreci, bu soruların merkezinde yer aldı.
Uzmanlara Göre: Denetimsiz Yapılaşmanın Sembolü
Şehir plancıları, inşaat mühendisleri ve deprem uzmanları, Göçer davasını yıllarca şu yönleriyle değerlendirdi:
O dönemki yapı denetimi sisteminin neredeyse tamamen kağıt üzerinde kalması, Müteahhitliğin ciddi bir mesleki yeterlilik gerektirmemesi, Belediyelerdeki teknik personel eksikliği, Beton kalitesinin denetlenmemesi, Kıyı bölgelerindeki kaçak ve hatalı yapılaşmanın kontrolsüz büyümesi.
Bu nedenle Göçer, teknik açıdan bir “sistem sorununun sonucu” olarak görülse de, en görünür isim olduğu için tek sorumlu gibi algılandığı da ifade edilmişti.
Ölümü Yeniden Hatırlattı: Türkiye Depreme Hazır mı?
Göçer’in ölümü, Türkiye’de sık sık yaşanan depremlerle birlikte yeniden yapı güvenliğini gündeme taşıdı.
Uzmanlara göre Göçer davası, bugün bile ders çıkarılması gereken bir örnek niteliğinde:
Riskli yapı stoğu hâlâ çok yüksek.
Kentsel dönüşüm yavaş ilerliyor.
Beton ve demir kalitesi hâlâ tartışılıyor.
Müteahhitlik sistemi tam profesyonelleşmiş değil.
Deprem gerçeğiyle yaşayan Türkiye için Göçer davası, bir dönemin sembolü olarak önemini koruyor.