“Amca sizi çok sevdim, size baba diyebilir miyim?” sorusuna yanıt sabitti.
Davudi bir sesle;
“Nelbette yavrum, bana baba diyebilirsin!”
“Nayır! Nolamaz!” ve “Senin annen bir melekti”den sonra en fazla kullanılan replik.
O dönemde yetişen bizim nesil, evdeki şemsiye kılıklı adamın yerine Cadillac içinde gelecek gerçek babasını bekledi durdu. Yaşlar ilerleyip zengin babadan umudu kesince de kısa yoldan zenginlik için kolları sıvayıp kendisini şans oyunlarına verdi.
Bilim ve teknolojiden daha hızlı gelişen ilk şey şans oyunu kuponu doldurmak oldu.
Üniversite sınavına girerken adını ve numarasını kodlayamayan salak, iş at yarışı kuponuna gelince Nasa uzmanına taş çıkaracak incelikleri bir sıralıyor ki, zannedersiniz adı geçen at ile ömür geçirmiş. Hatta yarıştan sonra eve gidince terliklerini o beygir getirecek.
25 yıllık karısının geçirdiği hastalıkları doktora sayamayan dangalak oynadığı atın şeceresini öyle bir sayıyor ki, yenge duysa o an canını teslim eder.
Kızının hangi okulda, kaçıncı sınıfa gittiğini uzun uzun düşünüp “galiba” diyerek söyleyenin de durumu çok farklı değil. Son bir yılda kaç yarış koşup kaç derece aldığını bildiği tay daha önemli çünkü.
Ne yapsın evdeki çocuk, baba gitmiş beygir peşinde, anası heriften umudu kesmiş çorbasını kaynatma tasasında. Yeni nesil de kendisine baba arayışına girdi.
Evde bulamadığı baba ilgisini kim verse takılıp gidiyor. Sırtını sıvazlayanı kahramanı zannederek yaşamaya çalışınca da olan oluyor işte.
“Benim çocuğum karıncayı incitmezdi…” “Benim çocuğum uyuşturucu kullanacak bir evlat değildi…”
Sen öyle zannet, sen öyle düşünmeye devam et.
Sokakta timsahlar açmışlar ağızlarını avlarını bekliyor. Çocuklarının neyi, ne kadar yapabileceklerini karakolda değil, git evde sohbet edip öğren.
Cehalete teslim edilmiş bir toplum olmamıza ramak kaldı. Eline dizdiğin kâğıtlardan çok daha değerli olan evdeki jokerlerini iyi değerlendir. Kim bilir bulamadığın zengin baba yerine insanlık âlemine iyi bir bilim adamı yetiştirirsin!