Yeşil yol!

Belediyede ne zaman karşılaşsak Başkan yüzümüze nefretle bakıyordu. Kime sorsam “beş para etmez namussuzun teki” olduğunu söylüyorlardı. İsmail Amca’ya birkaç defa sormayı denedim ama oralı olmadı, zorlayınca da başkana öyle bir küfürler yağdırdı ki...

Yeşil yol!

1999 yılında, Kuzey Ege’de bir belediyeye enerji aktarım tesisi kurma işi almış ve yaklaşık 15 gün orada kalacak şekilde hazırlanıp yola çıkmıştık. Giderken kasabayı bulamamaktan korkmuştum ve nitekim öyle oldu.  Kasabayı geçip 30 kilometre uzaklaştıktan sonra bir köyde sorduk ve geri dönerek bulduk.

2.500 nüfuslu şirin bir yerdi ve en önemlisi herkes birbiriyle neredeyse akraba sayılırdı. İlk haftamız gece gündüz çalışmalarla ve yoğun uğraşılarla geçti. Belediyenin bütün personeli etrafımızda pervane oluyor hatta bir dediğimizi iki etmeden koşturuyordu.

Tek gariplik belediye başkanının bizi her gördüğünde suratını asması ve hiç bir şekilde muhatap olmamasıydı. Sağ olsun yaşlı bir temizlik işçisi bütün koordinasyonumuzu sağlıyordu. Gece gündüz hiç düşünmeden İsmail Amca’ya ihtiyaçlarımızı söylüyor ve bir kaç saat içinde fazlasıyla tedarik edilmiş olarak alıyorduk.

Belediyede ne zaman karşılaşsak Başkan yüzümüze nefretle bakıyordu. Daha sonra bu nefretin sadece bize değil bütün kasaba halkına olduğunu da anladık, hatta kasaba halkı da ondan nefretle söz ediyor, arkasından bile değil, gördükleri yerde yüzüne hakaretler yağdırmaktan çekinmiyordu.

Kime sorsam “beş para etmez namussuzun teki” olduğunu söylüyorlardı. Üstelik kasaba halkının hiç de desteklemeyeceği bir sol partiden çok yüksek oyla seçilmiş olduğunu öğrenince şaşkınlığım iyice arttı. İşimizdeki aksaklıklar bile umurumda değildi artık, kafamı bu Başkan ve kasabanın garip ilişkisine yormaya başlamıştım. Bizim İsmail Amca’ya birkaç defa sormayı denedim ama oralı olmadı, zorlayınca da başkana öyle bir küfürler yağdırdı ki kulağına gidip işinden olacak diye ödüm koptu. Hele etraftaki belediye görevlilerinin bu kadar küfre sessiz kalmaları adamcağız hakkında beni iyice endişeye düşürdü. Başkanın kulağına gittiği anda İsmail Amca kesin işsiz kalır diye düşündüm ve bir daha üstelemedim.

Çalışmalarımızın sonuna geldiğimiz günlerde İsmail Amca ve yakın dostlarını alıp yakın bir köydeki kır lokantasına götürdüm, amacım hem teşekkür etmek hem de şu işin aslını astarını öğrenmekti.

Merakımı gidermeleri çok uzun sürmedi doğrusu.

Meğerse Başkan bizim İsmail Amca’nın oğluymuş. Büyük kentlere gidip iş yapmaya kalkışarak birçok para batırmış. En sonunda kasaba halkı oturup karar vermişler ve İsmail Amca’nın oğlu hem gözlerinin önünde kalsın, hem de diğer belediyeler ve siyasetçilerle yakın olmasın diye hiç oy çıkmayan sol bir partiden aday gösterip seçmişler.

Garibimin eli ayağı kasabaya bağlanmış ama ne bağlanmak. Kıpırdayacak hiç bir yeri yok. İsimsiz partinin Türkiye'deki  tek belediye başkanıydı ve parti genel merkezi bile adamı kabul etmiyordu.

Hiç bir toplantıya çağırılmıyor, hiç bir yakın belediye ile temasa geçemiyor ve kasabadan topladığı kadar bir bütçe ile kıt kanaat idare etmeye çalışıyordu.

Siyaseti o gün orada öğrendim. İsmail Amca değil ama oğullarının durumlarının çok değişmediğini de hayat öğretiyor. İsmail Amca beş yıl önce sizlere ömür. Oğlu mu?

Magazin dergilerinde gördüğüm kadarıyla yatıyla White Sea(!) sahillerinde...  Cumhurbaşkanına çok yakın artık.

Belediyesiz kalmayın...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...