<div>Trabzon’un Soğuksu semtine doğru kıvrıla kıvrıla çıkan yol, sadece şehir merkezinden uzaklaşmaz; aynı zamanda zamanı da geriye sarar. Yolun sonunda karşınıza çıkan o beyaz köşk, sanki bir masalın içinden çıkmış gibidir. Zarif sütunları, işlemeli tavanları, çiçeklerle çevrili bahçesiyle sessiz bir ihtişam taşır. İşte karşınızda: <strong>Trabzon Atatürk Köşkü.</strong></div> <div>Bu köşk, 19. yüzyılın sonlarında zengin bir Rum tüccar olan <strong>Konstantin Kabayanidis</strong> tarafından yaptırılmıştır. Dönemin Batı mimarisinden etkilenerek inşa edilen yapı, Trabzon’un sisli yamaçlarında bir Avrupa havası estirir. Taş temeller üzerine oturtulmuş beyaz cepheli bu bina, zarif bir villa görünümündedir. İçerideki mobilyalar, tavan süslemeleri ve ahşap işçilik dönemin estetik anlayışını en zarif haliyle yansıtır.</div> <div></div> <div>Cumhuriyet’in ilk yıllarında Trabzon Belediyesi tarafından kamulaştırılan köşk, 1924 yılında şehri ziyaret eden Mustafa Kemal Paşa’ya tahsis edilir. Ancak asıl anlamını, <strong>1937 yılındaki ziyaretiyle</strong> kazanır.</div> <div>O yıl, Atatürk bir kez daha Karadeniz kıyılarına gelir. Halk onu coşkulu bir sevgiyle karşılar. Köşk, o gece ışıl ışıl bir huzur içindedir. Ancak içeride, tarihin akışını değiştirecek bir karar sessizce olgunlaşmaktadır.Atatürk, odasında uzun uzun düşünür. Sonra kalemini eline alır ve ömrü boyunca edindiği mal varlığını, Türk milletine bağışlama kararını yazar. O beyaz köşkün duvarları, o anda bir ulusun büyüklüğüne şahit olur.Bu karar, sadece bir maddi paylaşım değildir; bir <strong>bağımsızlık anlayışının, bir insanlık bilincinin</strong> tezahürüdür.</div> <div></div> <div>Bugün o belge, o irade hâlâ bu ülkenin en gurur verici miraslarından biridir. Ve o kararın doğduğu yer, Trabzon’un yeşil yamaçlarındaki bu köşktür.</div> <div>Köşkün balkonuna çıktığınızda, gözleriniz bir anda Karadeniz’in o sonsuz maviliğine dalar. Ufukta dalgalarla sis birbirine karışır. Ağaçların arasından kuş sesleri gelir. Bu manzara sadece bir güzelliği değil, bir derinliği anlatır.İnsan ister istemez düşünür: Atatürk de bu manzaraya bakarken neler hissetti?Belki bir ülkenin geleceğini, belki halkının yüzündeki umudu, belki de o sonsuz maviye karışan bir huzuru…</div> <div></div> <div>Köşkün içi bugün <strong>müze</strong> olarak ziyarete açık. Girişte sizi, dönemin mobilyaları, Atatürk’ün şahsi eşyaları ve Trabzon halkının ona armağan ettiği hediyeler karşılıyor.</div> <div>Oturma odasındaki koltuklar, yemek masasının üzerindeki şamdanlar, duvarlardaki portreler…Hepsi bir dönemi, bir fikri, bir liderin sade ama derin yaşam felsefesini anlatıyor.Bir adım attığınızda, sanki o anıların içine dahil oluyorsunuz.Odalar arasında gezinirken zaman yavaşlıyor; tarih neredeyse dokunulabilir hale geliyor.</div> <div></div> <div>Bugün Trabzon Atatürk Köşkü sadece bir müze değil, <strong>bir vicdan mekânı.</strong>Bir milletin varoluş mücadelesini, bir liderin halkına duyduğu derin sevgiyi anlatan sessiz bir anıt.Her yıl binlerce ziyaretçi gelir, kimisi hayranlıkla, kimisi duygulanarak çıkar oradan.Ama herkesin ortak bir hissi vardır:O köşkte sadece bir liderin değil, bir <strong>milletin kalbinin</strong> attığına tanıklık etmiş olmanın ağırlığı.</div> <div>Ve köşkten çıkarken, bahçedeki o meşhur çamların altına bir süre durup sessizliği dinlersiniz.Rüzgâr dalları hafifçe titreştirirken, sanki geçmişten gelen bir fısıltı duyulur:“Bu ülkeyi size emanet ediyorum…”</div>